O Okuma Vakti
Download http://bigtheme.net/joomla Free Templates Joomla! 3

Sohbet

GÜNÜN SOHBETİ
"EHL-İ SÜNNETİN TEMEL ANLAYIŞI"
Ehl-i sünnet inancı, yüce Allah’a kulluğun ve dostluğun temel şartıdır. Kurtuluş ondadır. Dinin kaynağı vahiydir. Vahyin kaynağı Allah Teala’dır. Kuran-ı Kerim, Allah Teala’nın kelamıdır ve ilahi koruma altındadır. Ehl-i Sünnet, Kuran ve Sünnet’e dayanmayan hiçbir inanç ve ibadeti kabul etmez.
Sahabeler dini konularda yalandan uzak, doğru sözlü, adaletli, iffetli, dini bütün şerefli kimselerdir. Hepsini sever, hürmet ve saygı ile anarız. Aralarında derece ve fazilet farkı bulunduğunu kabul ederiz. Ashabın en üstünü Hz. Ebubekir’dir. Ondan sonra sırasıyla Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali gelir. Hak olan halifelik sırası da bu sıraya göredir. İçlerinden hiçbiri diğerine haksızlık ederek halife olmamıştır.
Herkesin halini en iyi bilen ve hesabını eksiksiz görecek olan Allah Teala’dır. Büyük bir günah işleyen kimse, işlediği fiilin haram olduğunu kabul ediyorsa dinden çıkmaz, sadece günahkar olur. İşlediği günaha tövbe etmesi farzdır. Yapılması emredilen bir farzı terk eden kimse, onun farz olduğunu kabul ediyorsa o dinden çıkmış olmaz. Bu kimse günahkar olur, tövbe etmesi ve ilahi emri yerine getirmesi farzdır.
Müslüman hiçbir halde hiç kimseye zulüm yapmaz. Her konuda adaletli davranır. Müslümanın temel ahlakı kusurları affetmek, insanları güzel öğüt ve ikna yoluyla hayra davet etmek, doğruyu yaşayarak göstermek ve herkese fayda vermektir.
Ahirette peygamberlerin ve Allah Teala’nın izin verdiği Salihlerin, velileri şefaati yoktur. Ancak Allah Teala şefaat eder. Cenab-ı Hak ahirette müminlere cemalini gösterecektir. Cennet ve cehennem ebedidir. Kalbinde zerre kadar iman ve Allah sevgisiyle ilahi huzura gelenler, günahları yüzünden cehenneme girseler de orada ebedi olarak kalmayacaklardır.
"İMAN İLK GÖREVDİR"
İnsanın ilk ve en önemli görevi, Allah’ın varlığına ve birliğine imandır. Allah’a iman gerçekleşmeden meleklere, kitaplara, peygamberlere ve diğer iman esaslarına inanmak da mümkün olmaz. Bunların hepsi Allah inancına bağlıdır. Akıl sahibi olan ve ergenlik çağına gelen her insanın ilk görevi Hz. Peygamberin Allah tarafından getirdiği kesin olarak bilinen şeyleri kalbiyle tasdik edip doğruluğuna inanmaktır. İmandan sonra İslam’ın emir ve yasakları gelir. Zira Cenab-ı Hak, kullarından ilk olarak iman etmesini sonra da emir ve yasaklarını uygulamasını ister, sonra da bunları ihlasla yapmalarını emir buyurur. İnanmayan bir kimseden ne namaz istenir ne de ihlas.
"İMAN BİR KALP İŞİDİR"
İman, iç alemdeki inançtan ibarettir, bir kalp işidir. Kalpte yerleştikten sonra dille ikrar edilir. Kalpte barınmayan bir iman, dilin söylenmesi ile gerçekleşmez. İman kalbin kabulü, İslam ise bedenin özgürce bu imana eylemleriyle katılmasıdır. Resul-i Ekrem de iman ile İslam’ı birbirinden ayırmış; yapılan bütün amelleri İslam olarak tarif etmiştir. Ayrıca, ‘’İslam açıkta tezahür eder, iman ise kalptedir’’ hadis-i şerifi de buna delildir.
Hadis-i şerifte ifade edilen hakikat şudur: İslam olarak tarif edilen ameller açıkta ve herkesin önünde tezahür eder. İmanın mahalli olan kalpteki tasdik ise açıkta görünmez ve tezahür etmez. Bunun içindir ki Resulullah cenaze namazı kıldırdığında şöyle dua ederdi:
‘’Allah’ım, içimizden yaşattığın kimseleri İslam üzere yaşat! Aramızdan vefat ettirdiklerini ise iman üzere vefat ettir.’’
Peygamberimizin böyle dua etmesinin sebebi şudur: İnsan vücudunun organları ile amel edebilmek, ancak hayat devam ettiği müddetçe mümkündür. Fakat insan öldükten sonra, kendisiyle birlikte kalp ile tasdikten başka bir şey kalmamaktadır.
"İMAN NİMETİ"
Allah Teala’nın kullarına ihsan ettiği en büyük nimeti, onların kalplerini imana açması içine ima nuru koyması ve kalplerine iman imanı yerleştirmesidir. İnsanların iman etmeleri, hidayete ermeleri O’nun dilemesiyledir. Yüce Mevla Kuran-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur.
‘’Allah kimi doğru yola iletmek isterse onun kalbini İslam için açar, gönlünü genişletir. Kimi de saptırmak isterse onun da kalbini sanki göğe çıkarıyormuş gibi iyice daraltır.’’ (En’am 6/125)
Hz. Peygamber, amcası Ebu Talib’in iman etmesini çok istemiş, bir sefer de olsa kelime-i şahadeti söylemesini çok arzulamıştı. Bunun üzerine şu ayet nazil olmuştu:
‘’Resulüm sen sevdiğini hidayete erdiremezsin, fakat Allah dilediğini hidayete erdirir. O, doğru yola girecek olanları daha iyi bilir.’’ (Kasas 28/56)
İşte bu sebeple sahip olduğumuz iman, bize Allah’ın en büyük lütfu, ihsanı ve ikramıdır. Bütün peygamberler insanları ve insanlığı bu nimete nail olsunlar diye davet etmişlerdir. Çünkü iman sahip olduğumuz hayatın tadıdır. Evet, Cenab-ı Hak, bize bu nimet verdi, kalbimize yerleştirdi, bize sevdirdi ve kalbimizi onunla süsledi. Ayrıca iman gideren küfrü ve onu sarsan günah ve isyanı da çirkin gösterdi. Bunlar rabbimizin bize en büyük lütuflarıdır. Nitekim şöyle buyurmaktadır:
‘’Fakat Allah size imanı sevdirdi ve onu sizin kalplerinizde süsledi. Ayrıca size küfrü, fıskı ve isyanı da çirkin gösterdi. İşte doğru yolda olanlar bunlardır’’ (Hucurat 49/7)
"İMAN GÜNAHLARI TEMİZLER"
Allah Teala mağrifet edicidir, kerem sahibidir, merhamet geniştir, kendisine iman edenin hatalarını bağışlar, günahlarını affeder. İşlenen günah, şirk ve küfür olsa bile samimi bir tövbe ve sadık bir iman ile affedilir. Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır:
‘’Eğer kitap ehli iman etmiş ve sakınmış olsaydı, onların kötülüklerini örter ve muhakka onları naim cennetlerine sokardık.’’ (Maide 5/65)
Evet, Allah Ehl-i kitabın yanlışlarını anlatıyor, sapkınlıklarını ortaya koyuyor, arkasından da rahmeti ve merhameti gereği onları tekrar tekrar uyarıyor ve onları imana ve takvaya davet ediyor. Ayrıca onların iman ettik demelerini de yeterli bulmuyor. Zira iman Allah’ın istediği gösterdiği şeylere olursa iman olur. Aslında onlar, kendilerine gelen kitaba da iman etmiyorlar, şayet onlar kendi kitaplarına iman iddialarında samimi olsalardı, elbette bu iman onları aynı kaynaktan gelen Kuran-ı Kerim’e de imana götürecekti. Çünkü kendi kitaplarına samimiyetle inananlar, son kitap olan Kur’an’a da iman ettiler.
"SAMİMİ İMAN VE TÖVBE"
Görüldüğü gibi tövbe kapısı herkese açıktır. Yukarıdaki hüküm bizim için de geçerlidir. Farz edelim ki bugüne kadar Allah’tan, kitabından, peygamberinden habersiz bir hayat yaşadık. Tövbe edip Rabbimize döndüğümüz andan itibaren hatalarımız affedilecek, hayra tebdil edilecek. Herkes için son önemlidir. Şu ada hak dine düşman olan bir kimse, yarın tövbe edip din için canını verecek hale gelebilir. Allah korusun, aksi de olabilir. Zira insanlar değişik şekillerde yaratılmıştır.
"İMAN GÜNAHLARI SİLER"
Dihye el Kelb-i, iman etmeden önce zengin bir Arap melikiydi. Hz. Peygamber, onun Müslüman olmasını çok istiyordu. Zira mevkii, itibari ile etrafında ona bağlı 700’den daha fazla kişi vardı. Onlarında İslamiyet ile şereflenmeleri kendisine bağlıydı. Dihye el Kelb-i Müslüman olmak isteyince Cenab-ı Hak, Resul’i Ekrem’e bir sabah namazından sonra vahiy ederek bildirdi. Biraz sonra Dihye mescidi nebevi ye girdi. Hz. Peygamber omuzlarındaki elbisesini yere serdi ve ona oturmasını buyurdu. Resulullah’ın bu ikramını gören Dihye ‘nin gözlerinden yaşlar boşandı. Hürmetle, saygıyla kelime-i şahadet getirerek hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Hz. Peygamber niçin ağlıyorsun diye sordu.
‘’Ya Resulullah! Ben çok büyük günahlar işledim. Bu günahlarımın kefareti nedir? Malımın, mülkümün sadaka olarak verilmesi mi, yoksa öldürülmem mi gerekiyor, dedi. Resu-i Ekrem, Ey Dihye, günah nedir diye sordu. Dihye: Ya Resulullah! Cahiliye devrinin adetine uyarak kız çocuklarımı öldürmüştüm, dedi. Tam o sırada Cebrail (a.s) gelerek, Ya resulullah’ Allah Teala Müslüman olanların Cahiliye devrindeki günahlarını affetti, buyurdu.
Facebookta Paylaş

Paylaş