O Okuma Vakti
Download http://bigtheme.net/joomla Free Templates Joomla! 3

Sohbet

GÜNÜN SOHBETİ
"İHSAN NE DEMEKTİR"
İhsan, bir şeyi iyi ,güzel, doğru, sağlam ve kaliteli yapmak, güzel ve yararlı bir fiil işlemek, iyilik etmek ve ikramda bulunmak gibi manalara gelir. Fakat Kur’an-ı Kerim ve hadislerde daha çok yararlı amelleri en güzel şekilde yapmak anlamında kullanılmıştır. Nitekim ‘’ihsan nedir?’’ sorusuna peygamber efendimiz:
‘’İhsan, Allah’ı görüyor gibi O’na ibadet etmektir. Her ne kadar sen O’nu görmüyor olsan da O seni görmektedir’’
Zira ihsan kavramı ‘’be’’ veya ‘’ila’’ edatlarıyla kullanıldığı zaman ‘’iyilik etmek, iyi davranmak’’ anlamına gelir. Aksi halde iyi ve salih amelleri en güzel biçimde yapmayı ifade eder.
İmanın en faziletlisi, nerede olursan ol Allah’ın seninle birlikte olduğunu bilmendir, hadisi ve insan nefsini ne ile temizleyebilir, sorusuna resullullah:
‘’nerede bulunura bulunsun Allah’ın kendisiyle birlikte olduğunu bilmesiyle’’ şeklinde verdiği cevap bu makama iaret eder.
ALLAH’I GÖRÜYOR GİBİ İBADET ETMEK
İhsan aynı zamanda ibadeti güzel, tam ve mükemmel olarak yapmak için azami gayret göstermeyi sağlar, ibadette samimiyet ve sadakati temin eder. Resulullah ashabına bu şekilde vasiyet yapmıştı.
Bir kişi Resulullah’a geldi ve ‘’Ey Allah’ın resulü! Bana öyle bir hadis söyle, özlü olsun’’ dedi. Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
‘’Namazını veda eder (son namazın) gibi güzel kıl. Her ne kadar sen O’nu görmesen de O seni görmektedir.’’
İHSAN MERTEBESİ
Cibril hadisinde, ihsan mertebesi en son merhale olarak ele alınmaktadır. Allah Resulü’ne gelen Cibril, evvela imanı sonra İslam’ı sormuş ve bunlara Hz. Peygamberin verdiği cevapları tasdik ettikten sonra da, ‘ihsan nedir?’’ diye sormuştur. Peygamberimiz: ‘’İhsan, senin Allah’ı görür gibi O’na kulluk etmendir. Her ne kadar sen O’nu görmesen de Oseni görmektedir.’’
İhsan, kalbin gafletten uyanması, ilahi nur ve sevgi ile yıkanması, bütün günah çeşitlerinden arınması ve yüce Allah ile huzur bulma halidir. Kalp, gafletten uyanması ve manevi kirlerden arınması sonucu yakine ulaşır. Yakin, kalbin Allah’ı görüyor gibi bir şuur ve hassasiyete sahip olması demektir. İman bilgileri öğrenildikten sonra fıkıh bilgileri öğrenilir. Bununla iktifa edilip manevi hallerden ve ilimlerden mahrum kalınmaz. Bunun için kalbi kötü düşüncelerden kurtaracak ve temizleyecek tasavvuf bilgileri öğrenilir.
İHLAS VE MÜŞAHEDE MAKAMI
Ariflerden biri şöyle der: ‘’ Allah Teala’yı müşahede hali üzere amel edenler ariftir, yüce Allah’ın kendilerini müşahede ettiği hali üzere ibadet edenler ise muhlistir (ihlaslıdır).’’ Bu sözler iki makama işaret etmektedir.
Birincisi ihlas makamıdır. Bu makam Allah’ın sürekli kendisini görüp gözetlediğini, her haline muttali ve kendisine çok yakın olduğunu kulun sürekli olarak hatırında tutmasıdır.
İkincisi müşahede makamıdır. Bu makam ise kulun kalbi ile Cenab-ı Hakk’ı müşahede ediyor gibi amellerini yapmasıdır. Bu durumda kalp iman nuru ile nurlanır., eşyanın hakikatine basiretiyle nüfus eder; öyle ki gayb hakikatleri onun için aşikar hale gelir işte bu Cibril hadisinde işaret edilen gerçek ihsan makamıdır.
‘’ Kullarım sana, beni sorduğunda(söyle onlara): ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O halde (kullarım da) benim davetime kulak versinler ve bana inansınlar ki doğru yolu bulsunlar’’
(Bakara 2/186)
‘’ Nerede olsanız, O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınız görür.’’
(Hadid 57/4)
‘’Ant olsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız’’ (Kaf 50/16)
Resulullah, zikir ve dua esnasında seslerini yükseltenlere şöyle buyurmuştur:
‘’Sizler sağır birine hitap etmiyorsunuz, muhatabınız gaip değil. Her şeyi işiten ve çok yakınınızda olan bir zata dua ediyorsunuz. Diğer bir hadis-i şerifte:
‘’Cenab-ı Hakk buyurur ki: Kulum, hakkımda nasıl bir zan yürütürse ben öyleyimdir. O beni zikredince ben onunla beraberim. O beni içinden anarsa ben de onu içimden anarım. O beni bir cemaat içerisinde anarsa ben de onu daha hayırlı bir cemaat içerisinde anarım. O bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir arşın yaklaşırım. O bana bir arşın yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek yaklaşırsa ben ona koşarak yaklaşırım.’’
BİRİ BENİ GÖZETLİYOR
Muaz b. Cebel, Hz. Ömer devrinde zekat memurluğu vazifesiyle çalışıyor, kabileleri dolaşıp onların verdikleri zekatları toplayarak halifeye getiriyordu. Bir gün kabileleri dolaşıp zekatları almış, halifeye teslim etmiş ve sonra da evine dönerek istirahate çekilmişti. Muaz b. Cebel fakir biriydi. Onun bu hali, bazen hanımının canına tak ettiği de oluyordu. Kocasının evine eli boş geldiğini görünce, ona şu şekilde sitem etmeye başlamıştı:
-Günlerdir çöllerde dolaşıp duruyor, halkın zenginlerinden zekatlarını topluyorsun. İnsan bu arada kendisine de bir şeyler ayırır. Hem kim bilecek kim duyacak? Muaz b. Cebel, hanımına şu karşılığı verdi:
-Bunu nasıl yapabilirim? Oysaki beni gözeten var. Biri beni sürekli gözetiyor. O’nun korkusuyla sana bir şey getiremedim. Muaz b. Cebel’in hanımı,
-Ne söylüyorsun, demek Allah2ın resulü sana itimat etti, Ebubekir itimat etti de Ömer itimat etmeyip peşine gözcü koydu, seni gözetliyor, öyle mi? Şimdi ben ona gösteririm, dedi ve hışımla evden çıktı, halifenin huzuruna çıkarak,
-Ey müminlerin emiri! Kocam Muaz güvenilir biridir. Daha önceki dönemlerde güvenilir bir kişi olduğundan ona gözetici kimse gönderilmezdi. Sen niçin kendisine bir gözetici gönderdin, diye sitemde bulundu.
Fakat halife kesinlikle böyle bir şey yapmamıştı. Böyle bir şey yapmadığını kadına anlattı. Böyle bir şeyin olmadığını öğrenen kadın mahcup olarak geri döndü. Bu sefer de kocasına çıkıştı:
-Beni halifenin huzurunda mahcup düşürmeye ne hakkın var? Neden yalan söylüyor, halife peşime gözcü koydu, diyorsun, dedi. Hz. Muaz, hanımına şu manalı cevabı verdi:
-Hayır hanım, yalan söylemiyorum. Ben ‘’peşimde gözcü var, biri beni gözetliyor’’ dedim. Fakat o gözcüyü halife peşime taktı demedim. Peşimdeki gözcü, halifenin değil, Allah’ın gözcüsüydü. Allah’ın Kiramen Katibin melekleri, iyi kötü her şeyi yazıp kaydetmiyorlar mı? Allah Teala her yaptığımız işten haberdar değil mi? O’nun ilminden kaçmak, bilgisinden uzak kalmak mümkün mü? Zerre kadar hayrın da zerre kadar şerrin de yarın ahirette hesabı sorulmayacak mı?
Muaz’ın hanımı, bu cevap üzerine derin derin düşünceye daldı. Fakirliğin verdiği sıkıntı ile nasıl yanlış düşüncelere saplandığını anladı. Kocasına hak vererek ona bir daha bu konuda sitem etmemeye karar verdi.
Öbür yandan halife Ömer, kadının bu sözüne şaştı, üzüldü. Muaz b. Cebel’i çağırttı ve, hanımının bu sözünün aslı nedir diye sordu. Muaz, olan biteni anlattı. Hz. Ömer bu hale güldü. Ona birtakım hediyeler sunarak,
-al bunları eşine götür, dedi.
İHSAN MERTEBESİNE ULAŞMAK
Allah Teala’yı görüyormuş gibi O’na ibadet etmek, Allah’ın bizi murakabe ettiğini düşünmek, Allah’ın kullarına çok yakın olduğunu sürekli hatırda tutmak büyük bir iştir. İnsanın bu makama bir anda ulaşması oldukça zordur. Bu mertebeye ulaşmak için ne yapmak gerekir acaba? Her şeyden önce insan, o noktaya ulaşmayı bir ideal ve gaye haline getirmelidir. Sonra da oraya götüren yolları aramalı, o yola koyulmalı, bu yolda ihsan mertebesini elde eden velileri örnek ve rehber edinmeli, onlarla beraber kulluk görevini ifa etmelidir.
MARİFET NASIL GERÇEKLEŞİR
Allah dostlarının ulaştığı marifet ilmi üç şekilde gerçekleşir.
Murakabe usulü. Kişinin sürekli olarak Allah’ı düşünüp, yaratılanları unutmasıdır. Bir başka ifade ile müridin, daima yüce Allah’a nazır olması, bütün yaratılmışlarda ise fena halini görmesidir. İnsanlar arasında bu şekilde murakabe edenler çok azdır.
Müşahede usulü. Geçmiş zaman aracılığıyla, kalbe inen kesintisiz bir kayboluş halidir. Bunun akılla kavranması mümkün değildir. Ancak bizde bu hal bir sıfatla meydana gelir. Biz bu hali darılma, sıkılma, genişleme ve rahatlama halleriyle anlayabiliriz. Kabz halinde, celal sıfatını müşahede ederken bast halinde cemal sıfatını görürüz.
Muhasebe usulü. Ömrümüzden geçen her anı hesaba çekmemiz, geçen vakitlerimizin huzurla mı yoksa gafletle mi geçtiğini muhasebe etmemiz gerekir. Nefisle böyle bir hesaplaşmaya gittiğimizde, amellerimizin hep noksan olduğunu görürüz. Amellerimizi kamil hale getirmek için dört elle sarılmamız gerektiğini anlarız.
ALLAH TEALA MUHSİN OLMAMIZI İSTİYOR
Cenab-ı Hak, ihsan sahibi yani Muhsin olmamızı istiyor. İbadetlerimizde samimi ve sadık olmamızı emrediyor. Her işi ve her görevi en iyi ve en güzel şekilde yapmamızı talep ediyor. Gerek dünya gerek ahiret işlerinde istenilen şekilde işi sahibin3 teslim etmemizi bildiriyor. Hem Hakk’a hem halka karşı ihsan sahibi olmamızı diliyor.
Yine hayvanlara karşı ihsan sahibi olmalıyız. Hayvanlara zulmetmemeli, fazla yormamalı, dövmemeli, eziyet etmemeli, gücünden fazla yük vurulmamalı, yiyecek ve içeceklerini zamanında vermeli, onlara yumuşak davranmalı, şefkat ve merhametle yaklaşılmalıdır.
Kısacası insan her şeyde ihsan sahibi olmalıdır. Söz ve eylemlerinde doğru olmalı, söylediği her sözü düzgün, anlaşılır olmalı, yaptığı her işi sağlam, kaliteli, kullanışlı ve yararlı yapmalıdır. Ürettiği malı kaliteli, sağlam ve en güzel biçimde üretmeli, hile ve sahtekarlık yapmamalı, malzemeden çalmamalı, ne gerekiyorsa onu yapmalıdır.
ISSIZ BİR YER YOKTU
Nakledildiğine göre büyüklerden bir zat, talebeleri içinde genç birini daha çok severdi. Diğer talebeler ise, ‘’acaba hocamız neden o genci daha çok seviyor?’’ diye düşünüyorlardı. Hocaları bir gün bu talebelerine ve sevdiği talebesine bir kuş verip,
‘’gidiniz, bu kuşları kimsenin görmediği yerde kesip bana getiriniz’’ dedi. Talebelerden her biri kendisine verilen kuşu alıp ıssız bir yerde keserek hocasına getirdi. Hocalarının çok sevdiği talebe ise bu kuşu sevmeden geri getirdi. Sebebi sorulunca, ‘’ ben ıssız bir yer bulamadım. Nereye gittimse Allah Teala her an her şeyi görüyordu’’ dedi. Bunu işiten arkadaşları onun murakabesi karşısında şaşıp hocalarının onu neden daha çok sevdiğini anladılar.
Facebookta Paylaş

Paylaş