O Okuma Vakti
Download http://bigtheme.net/joomla Free Templates Joomla! 3

Sohbet

GÜNÜN SOHBETİ
ŞEHİT VE GAZİLERİMİZ
Mensuplarına dünya ve ahiret mutluluğunu vadeden dinimiz din,vatan, namus ve hürriyet gibi kutsal sayılan ulvi mefhumları mudaafa etmeyi, her müslüman için, dini bir vazife saymış bu uğurda can verenleri şehit, sağ kalanları gazi olarak isimlendirmiştir. Bunları koruya-mamak, hayatını kaybetmekten daha korkunçtur. Bu değerlere zarar vermek isteyen düşmanlara karşı malımız ve canımızla, dilimiz ve kalemimizle mücadele etmek, bu uğurda kanını ve canını feda etmek şehitlik mertebesine yücelmektir. Şehit, vatanını düşman çizmesi altında çiğnetmemek için ve Allah ın tevhid kelimesi en üstün olsun diye savaşırken can verip ebedi hayata erişen kamil iman sahibidir. Şehit, yurduna saldıran düşmanlara karşı göğsünü siper yapan, hürriyet ve şerefini kaybetmemek için canını feda eden kahra-man bir müslümandır.
Allah, şehitlerin yaptıklarının boşa çıkarılmayacağını, onların cennete gireceklerini, kendilerine ölüler denilmemesini isteyerek şöyle buyurmuştur. “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın, lütfundan kendileri-ne verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırıl-maktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış) kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine sevinirler.” Bunları yaşayan şehidin şu duygulara sahip olacağını Efendimiz (s.a.v)’den öğreniyoruz. “Hiç kimse cennete girdikten sonra bütün dünyaya sahip olsa bile tekrar dünyaya dönmek istemez. Yanlız şehitler erdikleri nimet sebebiyle dünyaya dönüp defalarca şehit olmayı arzu eder. Yine Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) şehitlik mertebesinin yüceliğine işaret eden bir hadisi şeriflerinde: “Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Allah yolunda savaşıp öldürülmeyi, sonra diriltip yine öldürülmeyi, sonra diriltip yine öldürülmeyi ne kadar çok isterdim.” buyurmuşlardır.
Müslümanların “Ölürsem şehit, kalırsan gazi” inancı, nice zorlukları aşmada onlara yardım etmiştir. Böylece kendilerinden sayıca çok üstün durumda bulunan ordulara karşı pek çok zaferler elde etmişlerdir. Ancak hemen belirtelim ki, ecdadımızın taraf olduğu savaş-ların hepsinde meşru bir mudafaa vardır. Yoksa sömür-geci ve yayılmacı bir anlayış yada sadece toprak elde etme emelleri yoktur.
Allah yolunda savaşan kimsenin, Allah katında şehit sayılabilmesi için, mal elde etmek, gösteriş yapmak, dillerde dolaşmak şan ve nişan elde etmek gibi heveslerden gönlünü uzak tutması; İslam’ı yüceltme ve rıza-i İlahî’ye erişme düşüncesi ile mücadele etmesi lazımdır. Niyetini bu istikamette tashih ve tesbit etmeyen kimse, savaş esnasında öldürülmüş olsa ve halk arasında şehid muamelesine tabi tutulsa bile, ahiret hayatında şehitlik mertebesine ulaşmaz. Amellerin değeri niyetlere dayalı bulunmaktadır. Yalancı boyalar ve aldatıcı foyalar, ebedi hayatta hiçbir fayda sağlayamaz. Bu hükmü tesbit eden bir vak’a ile mevzumuzu belgelendirmek istiyoruz. Bedevilerden biri Efendimiz (s.a.v)’e gelerek “Ey Allah’ın Resülü, bir adam ganimet elde etmek için dövüşüyor. Bir başka adam da (adı) anılsın diye savaşıyor. Acaba Allah yolunda (savaşmış) olan kimdir.?” Dedi. Resülullah (s.a.v); “Kim Allah ın (tevhid) kelimesi en üstün olsun diye cihat ederse (işte) o, Allah’ın yolundadır.” buyurdu. Elmas bardaklarda şerbet ikram edildiği gibi zehir de sunulur. Takdire layık olan, bardağın maddi değeri değil, içindeki içecektir. Yaptığımız işler, kalbimizdeki niyetlerin ve zihnimizde mayalanan düşüncelerin muhafazası durumundadır. Bu işlerin Allah katında makbul olabilmesi için, kalbimizde halisâne bir niyetin bulunması şarttır.
Şehide vaad olunan mükafat, işin neticesidir. Yapılan işin makbul ve mahbup olması, Allah için işlenmiş olmasına bağlıdır. Ashabtan Abdullah bin Amr (r.a.); “Ey Allah’ın Resülü bana cihattan haber veriniz.” dedi. Resül-i Ekrem; “Ey Amr’ın oğlu Abdullah! Eğer sabredici ve sevabını Cenab-ı Hak’tan uman bir kimse olarak dövüşürsen, Allah seni sabırlı ve sevabı (kendi zatından) uman kimse olarak haşreder. Şayet gösteriş için, (mal yönünden) çoklukla böbürlenmek için dövüşecek olursan, Allah da seni riyakâr ve çoklukla iftihar eden kimse olarak haşreder. Sen hangi hal üzere dövüşür veya öldürülürsen Allah seni o hal üzere haşreder. Bir hadis-i şerifin mealiyle sohbetimi bitiriyorum; “Kim sıdk(-u ihlas) ile Allah’tan şehitlik (mertebesine ulaşmayı) isterse Allah da onu, -yatağında ölmüş olsa bile- şehitlik derecesine ulaştırır.
Hayırla Kalın.
Facebookta Paylaş

Paylaş