GÜNÜN SOHBETİBİRLİKTE YAŞAMA AHLAKIHepimizin bildiği gibi Kur’an-ı Kerim, farklılıkların doğallığını kabul eder ve hatta dillerin ve renklerin farklı olmasının Allah’ın varlığının delillerinden olduğunu şu ayet-i kerimede ifade eder: “O’nun varlığının delillerinden biri de, gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olmasıdır. Şüphesiz bilenler için bunda ibretler vardır.” Ayrıca diğer bir ayet i kerime de “Rabbin dileseydi insanları elbette tek bir ümmet yapardı.” buyurarak insanların farklılıklarının ilahi hikmetin ve sınavın bir parçası olduğu vurgulanmaktadır. İnsanlar farklı dil, din, cins, ırk, kabile, sosyal ve kültürel gruplar halinde yaşarlar. İnsanlar bu farklara bağlı olarak farklı kimlik sahibi olur, bu kimlikle tanınır ve tanışır. İnsanların farklılıkları hakkında Kur’an’ın çizdiği çerçeveden sonra ifade edilmelidir ki, insanların birlikte yaşama ihtiyacı yaratılıştan gelen bir özelliktir. Fertlerin huzur ve güven ortamında yaşayabilmesinin ön şartı da bireyler arasındaki sevgi, saygı, yardımlaşma, dayanışma ve kardeşlik bilincinin oluşmasıdır. Toplumun fert üzerinde olduğu gibi, ferdin de toplum üzerinde hakları vardır. Bizler, toplum halinde ve huzur içinde yaşamak istiyorsak sevinçleri ve nimetleri paylaşmayı, zayıfların ihtiyaçlarını gidermeyi, muhtaçların dertlerine derman olmayı ve acıları dindirmeyi öğrenmeli ve bunları hayata geçirmeliyiz. Aksi taktirde, aynı coğrafyayı paylaşan, aynı dini, milli ve kültürel değerleri taşıyan insanlar arasında birlik ve dirliğin yerini ayrışmalar, fertleri bağlayan sevgi ve dayanışmanın yerini bencillik, kin ve düşmanlık almaya başlar.Efendimiz (s.a.v) birlikte yaşamanın vazgeçilmez unsurları olan barışı, müsamahayı, affı, rahmeti ve merhameti, mücerret bir iddia ve söz olmaktan çıkarıp yaşanılan bir gerçekliğe dönüştürmüştür. Kendisinden düşmanlarına ‘beddua ve lanet’ etmesini isteyenlere kendisinin bunlar için değil; ‘rahmet ve merhamet peygamberi’ olarak gönderildiğini söyleyerek uyarmış ve yol göstermiştir. O hiç kimseyi ayıplamamış, kötülüğe kötülükle karşılık vermemiş ve nefsi için intikam almamıştır. Etrafındakileri hiç incitmemiş, kendisinden talepte bulunanı geri çevirmemiştir. Onun söz ve uyarıları, örnek ahlakı, davranışları, sabırla sürdürdüğü eğitimi ve rehberliği sayesinde cahiliye toplumu medeni bir topluma dönüşmüş, şirkin yerini tevhid inancı, haksızlığın yerini adalet, kibir ve nefretin yerini tevazu ve sevgi, sonu gelmez çekişmenin ve bencilliğin yerini barış, huzur ve iyilikte yarışma almıştır. Dürüstlüğü, emaneti korumayı, insan haklarına riayet etmeyi, yetim ve kimsesizlere kol kanat germeyi, kimseyi incitmemeyi, iyilik yapmayı öğütleyen ve yaşayışıyla bunlara en güzel örnek olan Peygamberimiz (s.a.v) “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de gerçek anlamda iman etmiş olamazsınız.” buyurarak sevgiyi ve imanı birlikte yaşamanın temel taşı yapmıştır.Sadece insanlara karşı değil, bütün canlılara karşı sorumlu olduğumuzu bildiren Kur’an, bir yandan şahsi anlamda şükür, takva, sabır, iffet, doğruluk, dürüstlük ve çalışkanlık gibi ahlâkî değerlerin önemine vurgu yaparken, diğer yandan birlikte yaşamanın gereği olarak paylaşma, af, dayanışma, fedakârlık gibi erdemleri ön plana çıkararak toplumsal yapıyı güçlendiren ahlaki ve insani erdemlere dikkatleri çekmektedir. Bu bağlamda birlik ve beraberliği, hayırlı ve güzel işlerde yarışmayı, akrabalara iyilik yapmayı, yoksullara haklarını vermeyi, iyiliği emredip kötülükten sakındırmayı, emanetlere riayet etmeyi, komşularla iyi geçinmeyi, adaletin gerçekleşmesini ve yaptığımız her işi en iyi şekilde yapmayı (ihsan) toplumsal ahlâkın temel dinamikleri olarak sunmaktadır. Öte yandan öfke, kibir, kıskançlık, kin, gıybet, kınama ve başkalarının özel hayatını araştırma (tecessüs) gibi, kişiye ve topluma zarar verecek her türlü ahlâkî sapmadan da sakındırmaktadır.Merhameti tüm insanlığı kuşatan bir Peygamberin ümmeti olan bizler, müsamaha ve kardeşlik ruhunu yitirmeyelim. Dil, ırk, renk, bölge, kültür, meşrep, mezhep gibi her türlü aidiyetlerimiz, bizleri ayırıştırmasın. Hiçbir mensubiyetimiz, insanlığımızın ve Peygamberimizin ümmetinden oluşumuzun önüne geçmesin. Âlemlere rahmet olan Efendimiz’in (s.a.v) güzel sözüyle sözümü bitireyim: “Hepiniz Adem’in çocuklarısınız. Adem de topraktan yaratılmıştır. Arab’ın Arap olmayanlara, Arap olmayanın Arab’a üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva ile olur.”