GÜNÜN SOHBETİGENÇLİK SORUNLARI: ALKOL, UYUŞTURUCU ve KUMARAllah Teâlâ ayet-i kerimede buyurur ki:“Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?’’[1]Diye hitap eder ve yine Kur’an’da“Düşünesiniz diye Allah size ayetlerini böyle açıklamaktadır” buyrularak insanın düşünmesi, aklını kullanması teşvik edilmiş, düşünmeyi engelleyen şeyler ise yasaklanmıştır.Cenab-ı Allah insanı en güzel surette yaratmış, akıl ve sayısız nimetlerle donatmış, başıboş ve amaçsız bırakmamış, kendi emrine muhatap kılarak ona kulluk vazifesi vermiştir.Yüce dinimiz İslam insanların din, can, akıl, mal ve nesil emniyetini korumayı amaçlamış ve bu sebeple adı ne olursa olsun ruh ve bedene zarar veren her türlü alışkanlıktan uzak durulmasını istemiştir.Zararlı alışkanlıklar hem Cenab-ı Hak tarafından hem de O’nun gönderdiği kutlu elçiler tarafından yasaklanmış olmasına rağmen, insanoğlu kendisine zarar verecek birçok alışkanlığın peşine düşmüş, dünyasını ve ahiretini perişan etmiştir.Zararlı alışkanlıkların en yıkıcı hedefi toplumun huzurudur. Koca bir çınarı içten yiyip bitiren kurt gibi, sinsi bir düşman olarak toplumu yavaş yavaş bitirir. Zararlı alışkanlıklar, “altın tasta sunulan zehirli bal” gibidir. Özellikle gençleri tuzağına çekerken, “Bir kere denemekten ne çıkar?”, “Sen özgürsün”, gibi ilk bakışta kulağa hoş gelen sihirli sözlerle tuzağına düşürür. Alışkanlık oluştuktan sonra bırakmak zaten çok zordur.İslam dini insandan, Allah’a layık bir kul olmasını ve fıtratını koruyacak davranış ve fiillerde bulunmasını, Allah’ın rızasını ve kendi fıtratını bozacak şeytani tehlikelerden de uzak durmasını önemle istemiştir.Günümüzde tüm insanlığı ve bilhassa gençliğimizi ciddi anlamda etkileyen sigara, alkol, uyuşturucu, kumar, batıl inanç ve zararlı akımlar, çocuklarımızın ve ülkemizin geleceği ile ilgili endişelere yol açmaktadır. Çocuklarımızı ve gençlerimizi, yardımlaşarak bu tehlikelerden korumaya çalışmalıyız. Aklı gideren ve insanları uyuşturan maddelerden korunmak için, onlara dînî ve ahlâkî telkinlerde bulunmalı, kişisel kabiliyetlerine göre, ihtiyaç duyulan mesleki bilgi ve beceri sahibi insanlar olarak yetiştirilmelerin sağlamalıyız.Sarhoşluk veren şeylerin, her türlü kötülüğün kaynağı olduğunu Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) şöyle ifade etmiştir:“Sarhoş edici şeylerden sakının. Çünkü bunlar kötülüklerin anasıdır.” [2]MenkıbeHazret-i Osman ibni Affan (r.a.), bir hutbesinde buyurmuşlar ki:"Ey nâs! Şaraptan sakınınız. Zira çok habasetler (pislikler) doğuran bir şeydir. Sizden evvel bir abid (ibâdet eden) kimse mescide devam edermiş. Derken ona bir kötü kadın karşı gelip cariyesine, o âbidi evin içerisine almayı emretmiş.Abid içeri girince kadın, kapıyı kapatmış. Odada bir kab içinde şarap ve bir de çocuk varmış. Kadın demiş ki:Ya bu çocuğu Öldürürsün, ya benimle zina edersin veya şu şarabı içersin. Bunlardan birini yapmadıkça seni buradan bırakmam ve türlü iftiralarla seni âleme rezil ederim.Bu abid kişi, bu müşkül durumda en ehven sanarak şarabı içer. Sarhoş olunca da hem zinayı irtikâp eder, hem de çocuğu öldürür."Hazret-i Osman (r.a) buyurur ki: "Şaraptan sakınınız. Çünkü o fenalıkların anası, kaynağıdır. Allah'a and olsun ki, kişinin kalbinde imanla şarap bir arada toplanmaz, biri diğerini giderir." [3]Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:“İçki müptelası olanlar cennete giremez!” [4]Başka bir hadislerinde ise Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:“Şu dört kısım insanı cennete sokmamak ve nimetlerinden tattırmamak Cenab-ı Hak üzerine bir haktır: Devamlı içki içen, faiz yiyen, haksız yere yetim malı yiyen, ana-babaya isyan eden!” [5]Abdullah b. Ömer de içki içmenin en büyük günah olduğu görüşündedir. Şüphesiz içki kötülüklerin asıl kaynağıdır. Birçok hadisi şerifte içki içen kimse lanetlenmektedir.Şarap, İslâm dininin zuhurundan önce yaygın iken İslâm'da haram olmasının keyfiyeti, Kadî Beyzavi, Fahreddin Razı ve Ruhu'l-Beyan tefsirlerinde bildirildiği üzere şöyle olmuştur:Şarap hakkında birbiri ardınca dört âyet-i kerime gelmiştir.Birinci olarak Mekke-i Mükerreme'de Nahl suresinin 67'incin âyet-i kerimesi nazil olmuştur."Hurma ağaçları ve üzüm meyvelerinden sarhoş edici şeyler ve güzel rızıklar elde edersiniz; hiç şüphesiz ki, bunda, akıl sahibi olanlar için bir âyet vardır."O zamanlar halk, şarabı içerlerdi. Sonra Hazret-i Ömer, Hazret-i Muaz ve ashaptan bir cemaat, Hazret-i Resûlüllah Efendimiz'e (sallallâhü aleyhi ve sellem) müracaat ederek: "Şarap aklı gideriyor ve malı mahvediyor, bize onun hakkında bir emir veriniz" dediler.Bunun üzerine Bakara suresinin 219'uncu âyet-i kerimesi nazil oldu.İkinci olarak bu âyet-i kerime nazil oldu:"Sana şarap ve kumardan soruyorlar. De ki: Onlarda hem büyük günah hem de insanlar için faydalar vardır. Günahları, faydalarından daha büyüktür."Yani şarapta muvakkat ve zahiri bir neş'e, kumarda da zahmetsiz kazanç gibi menfaatler varsa da günahı menfaatinden büyüktür.Binaenaleyh zararı kârından büyük olan bir işi terk etmek aklı başında bir insan için tabiidir.Bu âyet-i kerimenin inmesinden sonra bir kısmı, "Günahlı olan şeye ihtiyacımız yoktur," diyerek hemen içkiyi bıraktılar. Bir kısmı ise, "Menfaatini alır, günahlarını terk ederiz," dediler.Sonra Abdurrahman ibni Avf (r.a.) bir ziyafet tertip etti, şarap içip sarhoş oldular. Sonra biri imam oldu, namaz kıldılar. Namazda Kâfurun sûresini okuyordu: "لا اعبد ما تعبدون" âyetini okurken “لا” kelimesini katmayarak " اعبد ما تعبدون" şeklinde okudu. Bunun üzerine,Üçüncü olarak Nisa sûresinin 42'inci âyet-i kerimesi nazil oldu."Ey iman edenler, sarhoş olduğunuz zaman ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın."Bunun üzerine, "Bizimle namazımız arasına hail olan bir şeyde hayır yoktur" diyerek büyük ekseriyet içkiyi bıraktı. Devam edenler de, namaz vaktinde sarhoş bulunmamak için, yatsı ve sabah namazlarından sonra içerlerdi.Sonra Utban ibni Malik (r.a.) bir ziyafet tertip etti. Deve başı kebabı yediler ve şarap içip sarhoş oldular. Derken mufahara (karşılıklı öğünme yarışı) başladı, şiirler okudular, Sa'd ibni Ebi Vakkas hazretleri, Ensar hakkında câhiliye zamanından kalma hicivli bir kaside okudu ve kendi kavmi hakkında da iftiharda bulundu. Bunun üzerine Ensar'dan bir genç, yedikleri deve başının çene kemiği ile Sa'd'ın başına vurdu ve yaraladı. Sa'd de Hazret-i Resûl'e giderek o genci şikâyet etti. Hazret-i Ömer: "Ya Rab, şarab hakkında bize şifalı bir söz buyur," diye dua etmeye başladı. Bunun üzerine,Dördüncü olarak bahsin başında meali yazılı Mâide sûresinin 90 ve 91'inci âyet-i kerimeleri nazil oldu. Bu âyetler okununca Hazret-i Ömer (r.a): "Çekildik, ya Rab" diyerek sevincini belli etti.Şarabın haram olması, Hicretin üçüncü senesinde Ahzab savaşından bir müddet sonra vâki olmuştur.Âlimlerden Kaffal merhum demiş ki: Şarabın bu tertip veçhile haram olmasının hikmeti, şarap içmeye öteden beri düşkün olan kavmin şarapla intifaları da vardı. Birden bire men edilse belki güç gelecekti. Bunun için rıfk ile yavaş yavaş men edildi.Şarabın haramlığını beyan ve ondan çekinilmesini ferman buyuran âyet-i kerime nazil olunca atılıp dökülen şaraplarla sokaklar ıslandı yağmur yağdığı vakit şarabın lekesi ve kokusu meydana çıkardı. [6]MenkıbeEnes bin Malik (r.a) der ki:“Şarabın haram kılındığı gün ben Ebu Talha`nın evinde oradakilere şarap sunuyordum.İçkileri koruk ve hurma şarabı idi.Bir de baktım biri sokakta bağırıyor. Ebu Talha bana, çık da bak neymiş, dedi.Çıkıp baktığımda biri, şarap haram kılınmıştır diye bağırıyordu. İçeri girdim, durumu bildirdim.Ebu Talha bana: “Çık da o içkiyi dök dedi, ben de çıktım döktüm.”Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:“Putlara ibadeti terk emrinden sonra Rabb’imin bana ilk yasakladığı şey, içki içmek ve erkeklerin çirkin laflarla birbirlerini kötülemesidir!” [7]Âyet-i kerimedeki "hamr" kelimesi, şarap, rakı, konyak ve emsali sarhoşluk veren umum içkilere şâmildir. Çünkü hadis-i şerifte buyurulur ki:"Her sarhoşluk veren hamr'dır; her sarhoşluk veren haramdır. Her kim dünyada şarap içer de tevbe etmeden ölürse âhirette cennet şarabı içemez." [8]Zararlı alışkanlıklardan biri olan içkinin, vücudu tahrip ederek birçok hastalıklara sebep olduğu, zihnin faaliyet ve dengesini bozduğu, içki yüzünden çeşitli kavgaların yaşandığı, trafik kazalarının meydana geldiği ve nice ailelerin içki, kumar ve diğer zararlı alışkanlıklar yüzünden dağıldığını görmekteyiz.Bu zararlı alışkanlıkların aile hayatına, iş hayatına aile ve ülke ekonomisine, ferdî ve toplumsal ahlâka (namus, iffet, şeref, haysiyet) gibi manevi değerlere verdiği zararlar sayılamayacak kadar çoktur.Abbas b. Mirdas es-Sülemi (r.a.) İslam’dan önceki cahiliyye döneminde sorarlar:‘’Sen neden içki içmiyorsun? Hâlbuki o senin içini ısıtır!’’Şöyle cevap verir:‘’Beni cahil biri durumuna düşüren bir şeyi kendi elimle alıp içime doldurmam! Sabahleyin kavmin efendisi olarak kalkıp, kavmin en sefihi olarak akşamlamaya rıza gösteremem!’’ [9]Hadis-i Şerifte de Sevgili Peygamberimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem): “Sarhoşluk veren her şey şaraptır ve sarhoşluk veren her şey haramdır.” buyurmuşlardır.İşte bunun içindir ki insana büyük değer veren dinimiz, içkinin ve uyuşturucunun her çeşidini yasaklamış, alım ve satımını caiz görmemiştir. Müslüman diğer haramlarda olduğu gibi içkiyi de kazanç vasıtası yapamaz.Enes (r.a) der ki: "Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem) hamr konusunda on kişiyi lanetledi:1- Şarap yapmak üzere üzümün suyunu sıkan,2- Şarap yapmak üzere üzümün suyunu sıktıran,3- Kendisine sıkılan,4- Şarabı taşıyan,5- Kendisine şarap taşınan,6- Şarabı satan (bizzat veya vekâleten),7- Kendisi için satın alınan,8- Şarap ikram eden,9- Kendisine ikram olunan,10- Şarabın bedelini yiyen." [10]Bu hadis dikkatlice tahlil edilecek olursa, sadece hamr kullananların değil, bunun üretim ve dağıtımı ile alakalı bütün bir sanayi kolu ve pazarlama teşkilatının toptan tel'in edilip yasaklandığı, bu maddelerin dağıtımı ve istihlakini kolaylaştıran her şeyin en küçük teferruatına kadar dile getirilerek kanun dışı yapıldığı görülür.Bu noktayı, yani hamr'ı bir îman meselesi olarak sunmak işini Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem) mükerrer seferler ele alarak yasağın ehemmiyetini zihinlerde daima canlı tutmuştur:"Allah'a ve ahirete inanan, hamr içmesin. Allah'a ve ahirete inanan, içki içilen sofraya oturmasın." [11]Müslüman ziyafetlerde düğün ve derneklerde içkinin bulunduğu meclis ve sofralara iştirak etmemelidir.MenkıbeRasülullah (sallallâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurur:Dünyada iken içki içmek için bir araya gelen bir topluluğu, Allah Teâlâ mutlaka cehennemde de bir araya getirir.Bunun üzerine onlar orada karşılıklı olarak birbirlerini kötülemeye başlarlar.İçlerinden biri diğerine şöyle der:‘’Ey falanca! Allah Teâlâ senin belanı versin! Benim bu duruma düşmeme sebep sensin!’’‘’Karşısındaki kişi de kendisine aynı suçlamaları yönetir.” [12]Bunun yanı sıra içki içenlerle keyfiyetten kaynaklanan nedenlerle sohbet etmek, oturup kalkmak, dertleşmek v.s ilişkiler kişinin bu dünyada bile güzel halinin bozulmasına, manen zarar görmesine vesile olmaktadır. Zira bu filleri işleyen şahıs o haldeyken Allah Teâlâ’nın gazabını üzerine çekmekte ve gaflet halini yanındakilerle zahiren veya manen paylaşmaktadır.MenkıbeHoca Ubeydullah’ın mahdumu şöyle buyurdular:Huzuruna gitmeye niyetlenip yola çıkmıştım.Yolda içkili bir tanıdığıma rastladım, içkinin tesiri üzerinde apaçıktı.Beni lafa tuttu şeyhin huzuruna vardığımda “Sen içki içmişsin” dedi.“Hayır” dedim. “Peki, bu ne haldir” dedi.“Yolda bir sarhoşla karşılaştım, birkaç laf ettik”, dedim,“Evet” dedi bu onun hali olup, sana sirayet etmiştir. [13]İslam dininde uyuşturucu yasağı bizzat Kur'an tarafından tespit ve vaz' edilen bir yasaktır. Kur'ân-ı Kerîm, İslâm dininin temel kaynağıdır. Esasen metod olarak da bir sınıfa giren zararlılardan en hafifinin medarı bahs edilmesi, daha beterlerinin zikrini gerektirmez. Kur'ân'da şayet sadece uyuşturucular yasaklanmış olsaydı alkollüler de buraya dâhil mi diye düşünülebilir, tereddüd edilebilir ve bu husus normal karşılanırdı.Nitekim Kitâbu'l-Fıkh âlâ Mezâhibu'l-Erba'a'da kaydedildiği üzere İslâm âlimleri, afyon, eroin gibi uyuşturucuların bedene, akla, dine, ahlaka ve mizaca verdiği zararları açısından "içkiden çok daha beter" olduğunu ittifakla belirtmiş, bazıları bunlardan hâsıl olan zararların 120'yi bulduğunu göstermiştir.İntiharların, cinayetlerin, gasp ve hırsızlıkların, kısacası her türlü kötülüğün, temelinde uyuşturucu maddeler vardır. Uyuşturucu bağımlısı, ailesine çocuklarına akraba ve komşularına toplumuna hatta insanlığa karşı sorumluluk duygusunu kaybeder. Tek aradığı şey uyuşturucudur. Onu bulmak için feda etmeyeceği hiç bir şey olmaz.Ne acıdır ki uyuşturucu müptelası insan, uyuşturucu almak için para bulamadığında hırsızlık yapmaktan, adam öldürmekten bile çekinmez.Dinimize göre, haramdır diye alkollü içkilerden kaçacaksak bunun tek bir damlasından dahi kaçacağız. Bir damlalık bir miktar bile yiyecek ve içeceklerimize karıştığı takdirde onu pisletmektedir, yenilip içilmesine mani olmaktadır. Hz. Peygamber'e "Sarhoş eden şeyin haram olduğunda şüphemiz yok, ancak yemeklerin üzerine bir iki yudum olsun alabilelim" diyerek müsaade isteyenler olmuştur. Fakat Hz. Peygamber'in (sallallâhü aleyhi ve sellem) tavrı kesindir: "Sarhoş eden bir şeyin azı da çoğu da haramdır."İçkinin gerek Allah Teâlâ nazarında ne kadar kötü olduğunu ve gerekse cemiyette hâsıl edeceği şerlerin, fenalıkların büyüklüğünün zihinlerde iyice tespit etmek için içki hakkında belirtilen bir diğer vasıf da onun "Kıyamet alametleri" arasında zikredilmiş olmasıdır. Kıyamet alametleri muhtelif hadislerde sayılırken, zina, katl, kumar gibi her biri içtimâî bir afet olan fenalıkların yanında içki istihlâkinin artması da zikredilir.İçkinin gerek ferdî ve gerekse içtimâî bir yıkıma sebep olacağını bildiren bu çeşit hadislerden bir tanesinde Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurur:"Ümmetim beş şeyi helâl addederek benimserse tarumar olur: Birbirlerine lânet oku(yarak karşılıklı sevgi ve saygıyı kaldırı)rlarsa, içkilere dalarlarsa, ipek giyerlerse, çalgıcı dansözler ittihaz ederlerse, erkekler erkeklerle, kadınlar da kadınlarla iktifa ederlerse." [14]MenkıbeSalih zatlardan biri anlatıyor:Küçük bir çocuğum öldü.Onu gömdükten bir müddet sonra rüya da gördüm.Çocuğun saçları ağarmıştı. Kendisine, ‘’Oğlum seni küçücük gömmüştüm, seni ihtiyarlatan nedir?’’ dedim.Çocuk, ‘’Baba yakınıma içki içen biri gömüldü. Onun için cehennem öylesine kükredi ki bütün çocuklar ihtiyarladı’’ dedi.İçkiye tövbe edenlerden birine tövbesinin nedenini sormuşlar. Adam şunları anlatmış:‘’Ben mezar, kefen hırsızıydım. Açtığım bazı mezarların sahiplerinin kıbleden ters tarafa dönmüş olduklarını görüyor ve akrabalarına soruyordum da bunların içkiye tövbe etmeden öldüklerini söylüyorlardı. Beni tövbeye sevk eden budur.’’ [15]İçkinin mü'min nazarında hissen de istikrah edilmesini yani iğrenç kılınmasını sağlamak için Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem) gayret göstermiş ve bu meyanda şöyle buyurmuştur:"Allah ahdetmiştir ki, sarhoş edici içki içmede ısrar eden kimseye mutlaka tîynetu'lhabâl içirecektir."Kendisine tiynetü'lhabâl nedir? diye sorulunca"Cehennem ehlinin vücudlarından çıkan ter ve irindir" [16] cevabını verir.Tiynetü'l-Habal'ın cehennemde akan irinden bir nehir, bir çeşme vs. olduğunu belirten çok sayıda hadis gelmiştir.Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) başka hadislerinde ise şöyle buyurmuştur: "İçki müptelası olan kimse öldüğünde puta tapanların durumundaymış gibi Allah'la buluşur." [17]Hal böyle olmasına rağmen yani içkinin bunca vebali ve zararı olmasına rağmen halk arasında içkinin bazı hastalıklara iyi geldiğine dair safsatalar da hat safa da. Bu tam bir cehalet ve gaflet örneğinden başka bir şey değildir. Çünkü Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:“İçki deva değil, bilakis derttir.” [18]MenkıbeRasülullah (sallallâhü aleyhi ve sellem)’in zevcelerinde Ümmü Seleme (r.anha) validemizden şöyle rivayet edilir:Kızım rahatsızlanmıştı. Ona ilaç olsun diye testi içinde biraz nebiz hazırladım. 0 sırada Rasülullah (sallallâhü aleyhi ve sellem) yanımıza girdi, nebiz de ocakta kaynıyordu. Hemen bana sordu:‘’Ey Ümmü Seleme! Bu nedir?’’Ben, kızıma ilaç hazırladığımı söyledim. Bunun üzerine buyurdular ki:‘’Allah Teâlâ haram kıldığı şeyde ümmetim için deva yaratmamıştır!” [19]Denilir ki: ‘’Allah Teâlâ şarabı haram kılınca, ondaki faydalı şeyleri de çekip aldı!’’ [20]Gençlerimizi tehdit eden en önemli diğer bir unsur ise kumardır. Günümüzde şans oyunları adı altında birçok kumar çeşitleri türemiş, gençler ve maalesef ergenler bu oyunların esiri olmuşlardır.Kumar, insana yaratıcısını unutturan, tembelliğe sürükleyen, çalışma gücünü yok edip, insanlar arasına kin ve düşmanlık saçan haksız bir kazanç yolu olup, kolaylıkla mal çarpmak veya çarptırmak demektir.Şansa dayalı bütün oyunlar başlangıçta eğlenmek ve vakit geçirmek için oynanır. İnsan, kazandıkça kazanma zevki ve hırsı için oynar. Kaybettikçe, kayıplarını telafi etmek için yine oynar. Sonunda kumarbaz oluverir.Kumarda kaybedilen parada çoluk çocuğun, ailenin hakkı olduğu unutulmamalıdır. Kazanılması durumunda elde edilen para meşru değildir, haramdır. Kumar, içinde başka bir kişinin, ailesinin, çoluk çocuğunun ve hatta yetimlerinde hakkının olduğu bir parayı ve bir metaı, meşru olmayan yolla almaktır.Kumarda kazanmak diye bir şey yoktur. Her halde kaybeden iki taraftır. Kumar öyle bir illet ve hastalıktır ki kimi insanlar onun sebebiyle cinayete maruz kalmış, kiminin ailesi yıkılmış, çoluk çocuğu sokaklarda kalmıştır. Kumar, düzenli bir hayatı, düzensiz bir hayata çevirmek, toplumun temel taşı olan aile ocağını yıkmak ve dağıtmak demektir. Aile fertlerinin nefretini kazanmak ve onlara kötü örnek olmaktır. Çalışmayı, helal kazancı baltalamak, tembelliği ve miskinliği hayata hâkim kılmaktır. Rahmetten, bereketten, huzurdan, mutluluktan uzak kalıp, şeytani ve sufli arzularla yaşamak demektir. Allah’ın haram kıldığı bir şeyden menfaat beklenmesi mümkün değildir.Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) kumarın niyet edilerek telaffuz edilişini bile hoş karşılamamıştır.Bir hadislerinde, ‘’Kim bir arkadaşına, gel seninle kumar oynayalım, derse, sadaka versin’’ [21] buyurarak, ‘gel kumar oynayalım’ demenin bile hoş görülmeyeceğini beyan etmiş, kefaret olarak sadaka verilmesini tavsiye buyurmuştur.Başka bir hadislerinde Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) ‘’Kumar oynayan Allah’a ve Resulüne asi olmuştur’’ [22] buyurmuştur.Gavs-ı Sânî (k.s) hazretleri bir sohbetlerinde ise şöyle buyurmuştur:‘’Kalbin gıdası zikirdir. Günahlar ise şeytanın gıdasıdır. Kalbini diriltmek ve beslemek isteyen kimse Allah’ı çokça zikretmelidir. Günah işleyenler, kalplerini zayıflatıp şeytanı kuvvetlendirmiş olurlar. Şeytanı kuvvetli olanın ise dini zayıf olur. Onun için haramlardan uzak durulmalıdır. Yavrularım! Bana doğru yaklaşın! Alkol ve uyuşturucu iyi bir şey değildir. Cenâb-ı Allah yüce kitabında bu tür şeylerin kullanılmasını kesin olarak yasaklamıştır. Bunlar insana hem zahiren hem de batınen zarar verir. Mesela alkol ve uyuşturucu kullanan kimsenin hem ailesinde hem de kendisinde huzur görülmez. Bu evde hep bir huzursuzluk vardır, geçimsizlik vardır. Arkadaş çevrenize dikkat edin. Sufilerden ayrılmayın, onlarla beraber olun. Hatme-i hâcegânı ihmal etmeyin. Kötülerle oturup kalkan kötülerden olur. Evliyalarla oturup kalkan evliyalardan olur. Gelip yüce Allah’a tövbe ettiniz. Sakın tövbenizi bozmayın. Şunu iyi bilin ki tövbe ve pişmanlık bu dünya da olur. İnsan pişmanlığını bu dünya da dile getirmelidir. Bizler hep beraber ‘’Ya Rabbi, bütün yapmış olduğum günahlardan pişmanım!’’ dedik. Allah Teâlâ’ya söz verdik. Sözümüzde duralım. Babam Seyyid Abdülhakim (k.s) hazretleri anlatmıştı: Bir çocuk, şu delikte yılan vardır dese, hiç kimse o deliğe elini sokmaz. Orada yılan olmadığını bilse dahi her ihtimale karşı yine de elini o deliğe sokmaz. Hz. Âdem’den (a.s) beri gelen yüz yirmi dört bin peygamber ve onların yolunu takip eden varisleri Allah dostları uyarmışlardır. Ancak insanoğlu yine de onların sözüne kulak vermemiş ve emir-nehiy, helal-haram dairesini ihlal etmişlerdir. İnsan küçücük bir çocuğun sözüne değer verirken, Allah’ın elçilerinin sözüne sırt çevirmesi şaşılacak bir şey değil midir? Allah Teâlâ ve O’nun Resulü Hz. Muhammed Mustafa (sallallâhü aleyhi ve sellem) bizlere ebedi olan bir hayattan bahsetmişlerdir. İlelebet olan bu hayat nedir bilir misiniz? Elli sene değil, yüz sene değil, bin sene de değil; bu sonsuz bir hayat demektir. Allah kuluna irade vermiş ve onların önüne, imtihan gereği iki yol koymuştur. Bunlardan biri hayır diğeri şerrin yoludur. İnsan, kendisini Allah’a götüren yola sokmalıdır. Zira ikisinin sonunda da bir karşılık vardır. Birinin karşılığı mükâfat, diğerinin ki ise ceza ve azap… Yavrularım! Sizler henüz gençsiniz. Dikkatli olun. Şeytan düşmanınızdır. O size asla acımaz. Tövbe ettiniz, tövbenizi bozmayın. Buraya kadar geldiniz. Pişman oldunuz. Biz size dua edeceğiz sizlerde tövbenizi bozmayınız. Hepiniz hoş gelmişsiniz. Allah Teâlâ sizlerden razı olsun.’’ [23]İçki meselesi üzerinde dinimizin bu kadar ısrarlı ve kararlı olması belki birçoklarımıza fazla mübalağalı gelebilir. Şahsen diyeceğim ki, insanlığın 20. asırda idrak edip elbirliği ile kabul edebildikleri bir afettir. Büyüklüğünü dinimiz 14 asır önce bize haber vermiş olmaktadır. Bu durum gerek Kur'ân ve gerekse Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem)'in mucizelerinden biridir.Herkesi saran alkol iptilası... Ve "zevkinden başka bir şey düşünmeyen" insanlar yığını veya sürüsü...Bu hâle gelmiş bir halka artık cemaat veya cemiyet denemez. Zîra insanları birbirine bağlayarak onlardan bir cemiyet meydana getiren şey, aralarında yaşayan mânevî bağlar, içtimâî değerlerdir: Din ve insanlık duygusu, aile ve akrabalık endişesi, şeref, haysiyet ve vatan hissi gibi. Bunları kaybeden insanlar artık yığındır, sürüdür, cemiyet değil.İnsanlık fiilen keşfetmiştir ki zevkinden başka düşüncesi kalmayan alkoliklerde bu hisler külliyyen kaybolmakta... neticede aileler çözülmekte ve dağılmakta, doğum korkunç şekilde düşmekte... Mevcut nüfus da çeşitli hastalıkların da araya girmesiyle hızla eriyip gitmekte. Ve batılın istilâsına mukavemet, sıfıra müncer olmakta...İçki aleyhine sadece beynelmilel teşkilatlar kurarak toplumdan atmaya çalışanlar çözüm için yanlış yolu tercih etmişlerdir.İslâm dinindeki, "alkolün damlasının dahi haram olduğu" hükmünün yüceliği, fıtrîliği bir kere daha ortaya çıkar. Bir damla alkolün suç işlemeye neden olmayacağı iddia edilebilir. Fakat o bir damlanın bağımlılığa giden yolun başlangıcı olabileceğini kim reddedebilir? Sahi bir kaç yudumla yetinen var mı?Zararlı alışkanlıkların sebebi: bilgisizlik, özenti, merak, gençlerdeki manevi boşluk, inanç zaafı, bozuk aile ve hasta toplumdan kaynaklanan güvensizlik duygusu, gelecek karşısındaki kaygılardır.Ayrıca dinimiz; haset (kıskançlık, çekememezlik), gıybet, iftira, dedikodu, küfürbazlık, alaycılık, yalan, fitne-fesat çıkarma… gibi manevi zararı olan alışkanlıkları da yasaklamıştır.Zaman kaybetmeden gereken tedbirleri alarak zararlı alışkanlıkları olan çocuklarımızı ve gençlerimizi bir an önce kurtarmalıyız.Toplum, inançlı, rûhen ve bedenen sıhhatli ve dinamik gençlerle ayakta durur. Beyni uyuşturulmuş ve her şeyini yitirmiş bir nesil ise milletin yok olması demektir.Bu nedenle anne-baba, aile, okul, toplum olarak el ele verip neslimizi her türlü zararlı alışkanlıklardan korumalı ve çocuklarımızı başıboş bırakmamalı, arkadaşlıklarına dikkat etmeliyiz.Unutmayalım ki; birçok yanlış davranış, kötü arkadaşlıklar neticesinde ortaya çıkmaktadır. Dinimizin her emir ve tavsiyesi bizim dünya ve ahiret mutluluğumuz içindir. Bu emir ve tavsiyelere kulak vermeli ve onlara uymalıyız.Yüce Mevla bu bedeni ve sıhhati lütfünden bir emanet olarak vermiştir. Bu emaneti de korumamızı emrederek bedene ve sıhhate gelecek zararlardan sakınmamızı emretmiştir.Rasulullah (sallallâhü aleyhi ve sellem) Efendimiz de “Kul kıyamet günü dört şeyden; ömrünü nerede ve nasıl geçirdiğinden, bildiği ile amel edip etmediğinden, malını nerede kazanıp, nereye harcadığından, vücudunu nerede ve nasıl yıprattığından sorulmadıkça yerinden ayrılmaz.”Bunun yanı sıra büyükler bedenin zekâtını kısaca ‘Hakk’a ibadet, halka hizmet’ olarak nitelendirmişlerdir. Dolayısıyla içki, kumar ve uyuşturucu müptelası olmuş kardeşlerimize de sahip çıkmalı onların kurtuluşu için elimizden gelen gayreti göstermeliyiz. Fakat onlarla beraberliğimiz keyfiyet nispetinde değil mecburiyet noktasında olmalı yoksa bizlerde zarar görürüz.Fakat bu durumda olan kardeşlerimizi bulunduğumuz sohbet yerlerine davet etmeli, sadatın güzelliğinden, Allah Teâlâ’nın rahmetinden v.s bahsetmeli onların hidayeti içinde bol bol dua etmeliyiz.Tasavvuf ehli insanlar merttir, mert olmalıdır. İnsanlara yukarıdan bakmak, onları küçük görmek hak yolun yolcularına yakışmaz. Zaten Allah rızasına götüren yol, ancak tevazu üzerine kuruludur. Tasavvuf, insana kusurlarını, günahlarını göstererek Allah Teâlâ karşısında aczini bildirir.Hidayetin kendi kazancıyla değil, Allah’ın lütfuyla olduğunu bilen hak yolcusu, günah işleyenleri, henüz Allah yoluna girmemiş olanları küçük görmez. Günahları kötüler, yapılmaması için gayretini, duasını esirgemez ama günah işleyenleri de hor görmez. Allah’ın hidayetiyle günahlarına tevbe edeceklerini ümit eder, bunun için dua eder.Ehl-i Suffe’den Ebu’d-Derda (r.a) hazretleri: “Siz halkın içindeyken, hasbel kader ortaya çıkan, olan kötülüklere şahit olduğunuz zaman ne tavır takınacaksınız?” sorusuna şu cevabı veriyor:“Halkın işlediği kötülüğün fiili, yani günahın bizzat kendisi ayıplanır. O günahı işleyenin kendisine ise dua ve nasihat edilir.”Mesela bir adam içki içiyor ki, bu Allah’ın haram kıldığı, yasakladığı şeylerdendir. Müslüman, “Allah kimseye nasip etmesin bu çok çirkin bir iştir” der. İçki içen için de, “Yarabbi! Bu adam sarhoşluğun ne kadar kötü olduğunu bilmiyor, buna rahmetini nasip et, içkiden tevbe etmesi için bir kapı aç.” diye dua eder.MenkıbeAllah dostlarından Maruf-u Kerhî (k.s) hazretleri, Dicle nehrinin kıyısından geçtiği bir gün, nehrin diğer tarafında içki içenleri görüyor. İçki içerek eğlenen bu sarhoş insanlar için Maruf-u Kerhî (k.s.) hazretleri elini açıp, müridlerinin yanında:‘’Ya Rabbi, şu karşıdaki cahil ve gafilleri ahiret neşesiyle neşelendir’’ diye dua ediyor.Sofiler şaşkınlıkla:Bunlar içki içiyor. Şeyhimiz de “Ya Rabbi, bunlara ahiret neşesi ver.” diye dua ediyor, diye aralarında söylenerek sordular:‘’Efendim, bu duanın sebebi nedir?’’Maruf-u Kerhî (k.s) hazretleri:‘’Allah’ın bir kimseye ahirette neşe vermesi onu cennete koymasıdır. Ahirette neşesiz olan, üzüntülü olan ise cehennemdedir, hesabını verememiştir. Ya Rabbi sen bunları ahirette cennete koy diyorum. Allah kimi ahirette cennete koyacaksa dünyada ona tevbe nasip eder,’’ diye cevapladı.Bu müslümanın yaptığı gibi, biz de öncelikle kendi günahlarımızı görüp, ayıplarımızdan utanmalı, gerçek tövbeye sarılmalıyız. Diğer insanların da günahlarından tevbe edip, Allah yoluna girmeleri için dua etmeliyiz. Unutmayalım ki bu kapıda daha açmayı bekleyen nice gonca güller var. İnsanları ayıplayıp, onlardan yüz çevirirsek, evliyaların da, meleklerin de bizden yüz çevirmelerinden korkmamız gerekir.Tövbe kapısı kapanmadıkça herkes için Allah’ın lütfunu ümit ederiz. İnsanlara sevgi ve merhamet besleyen tasavvuf ehline de bu yakışır.Allah Teâlâ, sadatların himmet ve bereketiyle bizleri, ehlimizi, neslimizi böylesine zararlı alışkanlıklardan muhafaza buyursun. Bu hale düşen kardeşlerimizi de hidayet nasip etsin inşaellah. Âmin.[1] Mâide, 5/90,91[2] Neseî, Eşribe, 44.[3] Nesâî, "Eşribe", 44; Abdürrezzâk b. Hemmâm, el-Musannef, 9/236; İbn Hibbân, es-Sahîh, 12/168; Beyhakî, Şu'abu'l-Îmân, 5/10[4] Nesai, 5672; İbnu Mace, 3376; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 6501; Ebu Davud, et-Tayalisi S. 303; Ebu Ya’la, el-Müsned, 13/224; Abd b. Humeyd,s. 132; el-Beyhaki, Şu’abu’l-İman, 8/288.[5] el-Hakim, el-Müstedrek, 2/43; el-Beyhaki, Şu’abu’l-İman, 4/397.[6] Elli Dört Farz Şerhi, A. Kemalettin Üstün, Semerkand Yay.[7] Hafız Iraki, Tahricu Ahadisi’l-İhya’da şöyle der: Bu hadis-i şerifi et-Taberani, el-Beyhaki ve İbnu Ebi’d-Dünya, es-Sumt’ta ve el-Merasil’de rivayet etti[8] Müslim; Ebu Davud[9] İmam-ı Gazâlî, Kalplerin Keşfi, Semerkand Yay.[10] Tirmizî, Büyû', 59; İbn Mâce, Eşribe, 6[11] Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, 2/203.[12] İmam-ı Gazâlî, Kalplerin Keşfi, Semerkand Yay.[13] Abdurrahman el-Câmi, Nefahât’ül-Üns, 552.[14] Kütüb-i Sitte, 7/276[15] Hafız Zehebi, Büyük Günahlar[16] Müsned, 4/111; benzeri tur hadis için bkz; MMfm, Çşribe. 72 (3/1587); Tlrmizi, Eşribe, 1 (4/290).[17] Ahmed, Taberani, Bezzar[18] Müslim, Eşribe,12.[19] Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 159; Ebu Ya’la, el-Müsned, 8966; İbnu Hibban, es-Sahih, 4/233; et-Taberani, el-Mu’cemu’l-Kebir, 23/749; el-Beyhaki, es-Sünenü’l-Kübra, 10/5.[20] İmam-ı Gazâlî, Kalplerin Keşfi, Semerkand Yay.[21] Buhârî, İsti’zân, 52.[22] Ebû Davud, Edeb, 64; İbn Mâce, Edeb, 43,[23] Genç Hayatlar, Hüseyin Okur, Semerkand Yay.