O Okuma Vakti
Download http://bigtheme.net/joomla Free Templates Joomla! 3

Sohbet

GÜNÜN SOHBETİ
"SAHABE MESLEĞİ SOHBET"
Sohbet beraberlik demektir. Halk dilinde sohbet deyince vaaz ve nasihat türü konuşmalar anlaşılır. Terim manası olarak ise dille yapılan nasihatten çok, aynı mecliste bulunmak, yan yana durmak, kalplerle kaynaşmak, sözden çok davranışlarla anlaşmak, halden anlamak, hal ve tavırlarla birbirini etkilemek, içten içe dertleşmek, gönülden gönüle haberleşmek kastedilir.
Sohbet, müridin terbiyesi için en tesirli yollardan birisidir. Sohbet, Ashabı Kiram’ın sanat ve mesleğidir. Sohbet, Nakşibendî yolunun esası ve temelidir.
Habib-i Kibriya (sallallâhü aleyhi ve sellem) Efendimiz, bütün dünyada İslâm’ın şaşırtıcı bir hızla yayılmasıyla neticelenen hizmetine sohbetle insanları yetiştirerek başlatmıştı. O’nun sohbetiyle terbiye olan ve en şerefli nesil olma lütfuna eren bu insanlara Ashab-ı Kiram denilmektedir ki, bu ifadenin bir manası “sohbetle yetişenler, olgunlaşanlar” dır.
Fahr-i Kâinat (sallallâhü aleyhi ve sellem) Efendimiz’in sohbeti öyle bir terbiyeye vesile idi ki, insanların yırtıcılıkta vahşi hayvanları geçtiği bir ortamda Ashab-ı Kiram, bütün imkânsızlıklara rağmen barışı, birlik ve beraberliği temin etmiş, insanlığın kurtuluş modeli olmuştu. Tarihin hiçbir devresinde bu şekilde cennet hayatının daha dünyada iken yaşandığı görülmemiştir, görülmeyecektir de... [1]
Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
“Bir topluluk Allah’ı zikretmek üzere bir araya gelirse, melekler onların etrafını kuşatır. Allah’ın rahmeti onları kaplar, üzerlerine sekinet iner ve Allahu Teâlâ onları yanında bulunanlar arasında zikreder.” [2]
Allah’ı zikretmek, O’nu anlatmak, Rasulü’nün sünnetinden ve yolundan gidenlerden bahsetmek ne büyük lütuf! Sohbet meclislerinde, hadis-i şeriften de anlaşılacağı gibi, akıl ile izah etmekte zorlanacağımız manevi işler cereyan eder. İnsan ruhunun ihtiyacı olan manevi gıdalar ikram edilir, kalpler huzur bulur. Meleklerin teşrif ettiği ruhanî bir meclis kurulmuş olur.
Allah Teâlâ’nın kendi yanında bulunanlar arasında bir insanı zikretmesi nasıl bir ikramdır, bilemiyoruz. Herhalde yaşanarak anlaşılabilecek veya anlaşılması Yüce Huzur’a bırakılmış olan bir haldir. Ama şuna kesin olarak inanıyoruz ki, insanın ulaşabileceği en yüce hal, işte bu haldir.
Salih insanlarla dost olmak ve beraber bulunmak konusunda pek çok ayet ve sahih hadis mevcuttur.
“Ey iman edenler, Allah’tan korkun ve sadıklarla beraber olunuz” [3] ayeti, Allah dostları ile beraberliğin ve sohbetin temelini oluşturur.
Sohbetin insan terbiyesinde nasıl etkili olduğunu şu hadis-i şeriften anlamak mümkündür:
“İyilerle aynı mecliste bulunan kimse, misk kokusu satanla beraber bulanan kimse gibidir. Ya ondan güzel koku satın alır, ya güzel kokunun etkisi üzerinde kalır. Kötü insanlarla beraber olan kimse de, körükçü dükkânında oturan kimse gibidir. Ona ya körükçünün elindeki ateşten bir kıvılcım sıçrar, bir tarafını yakar veya oradaki pis koku üzerine siner, o koku ile kalkar.’’ [4]
Göz gönlün penceresidir, kulak kalbin habercisidir. İnsan devamlı gördüğü ve işittiği şeylerin esiridir. Bunun için Cenab-ı Hak, “Sakın zalim ve günahkâr kimselere yaklaşmayın, yoksa size de ateş dokunur” [5] buyurarak, kötülerle aynı mecliste olmak bir yana, onlara yakın olmanın bile nasıl kötü sonuç vereceğine dikkat çekmiştir. “Kalpleri birbirine benzedi” [6] ayeti de aynı fikri paylaşan ve aynı atmosferde yaşayan insanların benzer tavırlar sergilediğini göstermektedir.
İnsan bir kimse ile beraber olmaya devam ederse, önce onun haline rıza gösterir, sonra onun tarafına meyleder, peşinden kendisini taklit eder. Bütün bunlar sohbet ve beraberliğin sonuçlarıdır. Hz. Rasulullah (sallallâhü aleyhi ve sellem) Efendimiz: “İnsan arkadaşının dini ve gidişi üzeredir; bunun için herkes kiminle arkadaşlık ettiğine iyi baksın” [7] buyurarak insanın insanı nasıl etkilediğini bildirmiştir.
Nakıs olanlar, kâmil insanlara baka baka önce noksanlıklarını görürler. Sonra güzelin ne olduğunu öğrenirler. Peşinden iyiliği sever, iyi insan olmaya niyetlenirler. Güzel olan çeker, kuvvetli olan etkiler. İnsan fıtratı gördüğüne meyleder. İyileri gören kimsenin kalbinde iyi duygular yeşerir, kötülerle oturup kalkanın içinde ise kötülükler beslenir. [8]
İnsan, ya hak ya batıl yoldadır. Herkes, fıtrat ve sıfat olarak önceki nesillerden kimlere benzediğini, kimlerin hal ve ahlakı üzere gittiğini, düşünüp halini değerlendirmelidir. Onların başına gelenler, takipçilerinin de başına gelir.
Fakih Ebü'l-Leys (r.ah) der ki: Senedleriyle bize kadar ulaşan bir rivayete göre, Şehr b. Havşeb (r.ah) demiştir ki: Bir rivayete göre, Lokman (a.s) oğluna şu tavsiyede bulunmuştur:
"Oğlum! Şayet Allah'ı zikreden bir topluluk görürsen sen de onların arasına katıl. Zira eğer sen âlim isen, bu davranışınla ilmin sana fayda verecektir. Eğer cahil isen, onlar sana bir şeyler öğretecektir. Umulur ki, Allah Teâlâ onlara rahmetiyle nazar eder ve sen de bu rahmetten nasiplenirsin. Eğer Allah'ı zikretmeyen bir topluluk görürsen onların arasına karışma, onlarla birlikte oturma! Eğer onların arasına karışırsan, âlim isen, bu yaptığınla onlardan hiçbir fayda göremezsin. Yok, eğer cahil isen daha da sapıtırsın. Bununla beraber şayet Allah Teâlâ onlara gazabını indirirse, sen de bundan nasiplenirsin."
Kıssa
Süfyan bin Uyeyne (r.a) şöyle diyor:
İnsanlar bir yerde toplanıp, Allah Teâlâ’dan bahsettiklerinde, şeytan ve dünya oradan uzaklaşırlar. Şeytan dünyaya derki,
“Bu insanların ne yaptığını görüyor musun?” Dünya,
“Şimdi onlara yaklaşma. Birbirlerinden ayrıldıkları zaman, ben onları tek tek yakalar sana teslim ederim” der
Rabbül Alemin’in sohbetlere ayrı bir nazarı vardır. İslâm ahlâkını öğrenmek, birbirleriyle kardeşlik kurmak, ayrılığı, tefrikayı bertaraf etmek için bir araya gelip sohbet eden müminlere melekler dahi gıpta ederler.
Seyyid Abdülkadir-i Geylani (k.s) hazretleri şöyle buyurmuştur:
‘’Allah dostları ile Salihlerle beraber ol. Onların sohbetlerinde bulun. Böylece Allah’ın onlara olan yardımı sayesinde sen de güçlenirsin. Sen de onların gözü ile görürsün. Allah’da tıpkı onlarla övündüğü gibi seninle de övünür.‘’ [9]
İmam-ı Rabbani (k.s.) der ki: “Gönül dalgınlığının ilacı; gönlünü Allah Teâlâ’ya vermiş olanların sohbetidir.”
Eğer bu sohbetler iyi değerlendirilirse, insanlar süflilikten kurtulur, yüksek derecelere kanat açarlar.
Sohbetin bu önemi sebebiyle büyükler, “yolumuz sohbet üzerinedir” buyurmuşlardır. Dolayısıyla, sohbeti terk eden, büyüklerin tarif ettiği yolu terk etmiş olur. Ayrıca sohbet müekked bir sünnet olduğunu da bilmemiz gerekir. [10]
Hâce Alâeddin Attâr (k.s) hazretleri son hastalıkları sırasında dostlarına şu vasiyeti yapmıştır:
“(Din hususunda) gelenek ve görenekleri terk ediniz. Halkın âdet edindiği şeylerin tersini yapınız. Birbirinizden razı olunuz. Nebî’nin (sallallâhü aleyhi ve sellem) gelişi beşeriyetin çirkin âdetlerini kaldırmak içindir. Birbirinize destek olunuz. Kendinizi öne çıkarmayıp kardeşinizi nefsinize tercih ediniz. Her işte azimet yolunu takip ediniz ve mümkün oldukça o yoldan ayrılmayınız. Sohbet sünnet-i müekkededir. Bu sünnete sürekli uyunuz. Gerek fert, gerek cemaat olarak sohbet sünnetini terk etmeyiniz. Eğer bu söylenen işler üzere istikametten şaşmazsanız benim bütün ömrüm boyunca kazandığımı sizler bir nefeste elde edersiniz. Böyle yaparsanız ahvaliniz daima terakki eder. Şayet bu sıfatları terk ederseniz kesinlikle perişan olursunuz.” [11]
Menkıbe
Ashab-i Kiram’dan Ebu Vakid el-Leysî (r.a.) anlatıyor:
Bir gün mescitte bir grup insanla beraber Efendimizin (s.a.v.) huzurunda bulunuyorduk. O esnada üç tane adam kapıda göründü. Biri içeri girmeden gitti. Diğer ikisi ise girip Efendimizin (s.a.v.) yanına kadar geldiler. İçlerinden birisi, halkada gördüğü bir boşluğa oturdu. Diğeri ise, yer kalmadığı için ve kimseyi de rahatsız etmemek düşüncesiyle halkanın hemen arkasına oturdu.
Bir müddet sonra Resul-i Ekrem (s.a.v.) sohbetinin bir yerinde şöyle buyurdular:
“Size şu üç kişinin halini anlatayım mı? Halkaya oturan birincisi Allah Teâlâ’ya sığındı. Allah da onu himayesine aldı.
İkincisine gelince o kimse Allah’tan hayâ etti, edebe sarıldı. Allah Teâlâ da o kulundan hayâ etti; onu azabından emin kıldı.
İçeri girmeyen diğerine gelince; o, bu meclisten yüz çevirdi. Allah da ondan yüz çevirdi.”[12]
Abdurrahman et-Tâhî (k.s) hazretleri İşaretler isimli eserinde anlatıldığı üzere sohbet ile ilgili olarak şunları söylemiştir:
"İnsanlara hayret ediyorum. Niçin sohbet istemezler? Sohbet meclislerine katılmak için neden tembellik ederler? Sofilerin arasına niçin katılmazlar? Oysa sofilerin ev sahibi Allah Teâlâ'dır. Teşrifatçısı İmam Ali (k.v.), şerbet dağıtan Hızır'dır (a.s). Bundan daha büyük bir makam yok ki oraya gidilsin. Şayet sohbet için yedi kişi bir araya gelse, bu mertebeye ulaşırlar. Sohbet esnasında uyanık olan, kalbini mürşidinden hiç ayırmayan kimsedir. Eğer diğerleri gaflet ederse, uyanık olan diğer sofilerin feyzini ve nisbetini çeker. Sohbette kalplere daima feyz-i ilâhî akar. Günümüz gaflet günüdür. Bu sebeple insanların kalpleri uyanık değildir. Böylelerin hisselerini, o beldedeki uyanıklar çekerler ve çabuk kâmil olurlar."
Yine Abdurrahman et-Tâhî (k.s) hazretleri şöyle buyurmuş:
"Cehri Kur'an okumak, bir evde sohbet etmek, bir tekkede sohbet etmek zulümatı/günahların mânevî kirini kaldırır. Onun için sohbet meclislerine gidin, zulümleriniz kalkar. Sohbet peşinde koşmayı sever, nerede sohbet ehli varsa oraya gitmek isterim. Mümkün mertebe hiçbir dervişin sohbetini kaçırmam." [13]
Seyyid Abdülhakim Hüseynî (k.s.) ise bir sohbetlerinde şöyle buyurmuşlar:
Muhabbetin artması için ne lazımsa onu yapmak, tembellik etmemek gerekir. İnsanın Müslüman kardeşlerini kaybetmemesi ve Allah bahsi, sâdâtın sohbeti yapıldığı yerlerde dolaşması lâzımdır.
Bir yerde bir cemaat oldu mu hemen melekler oraya gelir, bakarlar. Şayet Allah bahsi yapılıyorsa onlara dualarda bulunurlar. Yok, eğer Allah bahsi yapılmıyorsa o cemaatten nefret ederek, "Eğer siz Allah'a kul olsaydınız, O'nun bahsini yapardınız. Eğer siz Allah aşığı olsaydınız maşukunuzu anardınız" der ve oradan uzaklaşırlar.
Bu gerçeklerin ışığında artık insanın Allah (c.c) bahsi yapılan yerlere gitmesi, Allah'ın anılmadığı yerlerden de uzaklaşması lâzımdır ki, meleklerin nefreti üzerlerine olmasın. İnsanın, Allah'ın rahmetinden ve meleklerin duasından istifade etmesi için Allah'ın anıldığı yerleri dolaşması, oralara devam etmesi lâzımdır. [14]
Sabit el-Bünanî (r.ah) şöyle buyurmuştur:
‘’Bir topluluk uzun uzun oturup da Allah Teâlâ’yı zikretmeksizin kalkarsa, melekler ‘zavallılar en önemli şeyi unuttular’ der.’’
Fudayl bin İyad (r.ah) ise şöyle demiştir ki:
‘’İnsanın, yanında bulunanlarla tatlı tatlı sohbet etmesi, onlara güzel ahlak ile davranması, geceleri sabaha kadar ibadet ile gündüzleri hep oruçlu geçirmesinden hayırlıdır.’’ [15]
Burada sözü edilen sohbet, dışarıdan bakıldığında herhangi bir sohbetten çok farklı gözükmese de, önemli bazı özellikler taşır.
Bu özelliklerin en başta geleni, yapılan sohbetin gayesidir. Sohbetten gaye, Cenab-ı Mevlâ’nın rızasını tahsil, kalbin ihyası, ebediyyet yolunda gerekli bilgilere ulaşmak, güzel ahlâk ve edep yolunda mesafe kat etmek, terakki etmektir.
Menkıbe
Bu yolun büyüklerinden Muhammed Diyauddin (k.s.) hazretleri, zaman zaman küçük çocukları başına toplar, onlarla sohbet ederdi. Yine böyle bir sohbetin ardından hanımı sormuş:
“Kurban, insan senin işine taaccüp ediyor, onlar daha küçük, sohbetten ne anlar?” Hazret şöyle cevap vermiş:
“Bende biliyorum bir şey anlamazlar fakat benim gayem, onların bir şey anlaması değildir. Sohbet meclisleri Allah’ın rahmetini çeker. Ben o rahmetin peşindeyim. Bu çocuklar bir vesile... Zaten, sohbetteki gaye sohbet sırasında Allah ve sadat anıldığı zaman nazil olan ilahi rahmetten, ilahi bereketten, sadatın himmet ve nazarlarından istifade etmektir. Menfaat sohbetin kendisinde değildir.’’ [16]
İnsanoğlunun kalbinde üç türlü sevgi yer alır. Dünya sevgisi, ukba sevgisi, Mevlâ sevgisi. Bir kimse maneviyat yolunda evrad gibi üzerine düşen vazifelerini yapmak kaydıyla tam bir ihlâs üzere manevi sohbetlere devam ettiğinde, kalbinde dünya ve hatta ukba sevgisi kalmaz, sadece ve sadece Yüce Mevlâ’nın has sevgisi yer alır ki, işte önemli olan budur; gaye budur.
Sohbetlerin en önemli hususiyetlerinden biri de, insanın kalbinde muhabbet-i ilâhiyi ve ondan hâsıl olacak bütün mahlûkata muhabbeti meydana getirmesidir.
Sohbet o kadar bereketli bir şeydir ki, onun tesiriyle insan, birçok amelleri zor da olsa yapar. Gaye, evliyaullah’ın sohbetidir. Bu müyesser olmazsa, onların sözlerini az da olsa devamlı surette okumaktır.
Seyyid Sıbgatullah el-Arvâsî (k.s) bu meyanda şöyle buyurmuştur: "Evliyanın menkıbelerini dinlemek, muhabbeti artırır. Eshâb-ı kiramın menkıbeleri imanı kuvvetlendirir, günahları mahveder." [17]
Sofinin bir görevi de, yoluna tabi olduğu ulu Sadatları tanımak, onların hayat menkibelerini, İslam'a ve insanlığa sundukları her alandaki hizmetlerini okuyarak, dinleyerek ve düşünerek onlardan ibret, örnek ve kuvvet almaktır. Allah dostlarını anmak ve anlatmak, onlara karşı bir vefa ve teşekkürdür.
Menkıbe
Bir gün Gavs-ı Bilvânisî (k.s) hazretleri devrinde bazı sofiler Kozluk’tan çıkıp Baykan’a gideceklerdi. Yol üstünde malum Veysel Karanî hazretlerinin kabri vardır. Oradan Bitlis’e doğru dönüp Kasrik’e ulaşacaklardı. Yaklaşık 80-100 kilometrelik bir mesafe vardı.
Sofiler yola çıktılar; ancak uzun bir süre vasıta beklemek zorunda kaldılar. O zamanda vasıta çok nadir geçerdi. Vasıta beklerken, aralarında bulunan bazı sofi kardeşlerimiz sâdât-ı kirâmın sohbetini yapmaya başladılar. Daha sohbet bitmemişti ki, bir kamyon çıkageldi. Bitlis’e giden bu kamyona bindiler. Kasrik’e ulaştılar. Gavs hazretleri dergâhına vardılar.
Gavs-ı Bilvânisî (k.s) hazretleri onlara şöyle sohbet etti:
- Bir cemaat buraya geliyordu. Bulundukları yerden çıktılar. Vasıta beklediler. Beklerken de sâdâttan bahsettiler, sohbet ettiler. Bir kamyon geldi. Onlarda bindiler ve geldiler. Ancak onlar görmüyorlardı; eğer orada sâdât-ı kirâmın olduğunu görmüş olsalardı, arı kovanındaki arıların çiçeklere koşuştuğu gibi etrafa dağıldıklarını bir görselerdi, kamyona binmez, günlerce sohbet ederlerdi! [18]
Bir kimse üzerine rahmet yağmuru yağsın diye sohbet halkası kurar ve el açarsa, o kimseyi eli boş ve faydasız geri çevirmezler.
Sâdât-ı kirâm efendilerimizden birine, bu büyüklerin sohbetinin yapılmasının hikmetini sormuşlar, o da şöyle buyurmuş:
‘’Onların sohbeti yapıldığı zaman Allah Teâlâ'nın rahmeti yağar. Rahmet yağdığı zaman da kalbimizde dünya düşüncesi kalmaz. Allah Teâlâ'nın sevdiklerinin muhabbeti bizde peyda olmaya başlar. İbadetlerin de en kıymetli tarafı orasıdır. İnsanın kalbinde Allah Teâlâ'nın aşkı, muhabbeti varsa o insanın ibadeti -yalnız farzları da yapsa- makbuldür. Yok, bunlar yoksa ibadeti çok olsa bile içinde aşk ve muhabbet olmadığından gaflet ile dolu olacaktır. Onun ibadetine de Rabbü'l-âlemin'in hiç ihtiyacı yoktur. Onun için bu Allah dostlarının, Rabbü'l-âlemin'in aşkını, muhabbetini verecek sohbetlerini hiç bırakmamak, terk etmemek lazımdır. Onlara çok devam etmek lazımdır.’’
Unutmayalım ki her suyun bir membaı vardır; ihlâsın ve takvanın membaı da âriflerin kalpleridir. Âriflerin kalplerinden istifade etmenin yolu, onlardan bahsetmektir. Evliya sohbeti yapmaktır. O zaman bizim kalbimize hem takva hem de ihlâsın, alametleri girmeye başlar. [19]
Eskiden, kış gecelerinde büyüklerimiz peygamberlerin kıssalarını, evliyaullahın menkıbelerini okurlardı. Şimdi zaman değişti. Ariflerin, evliyanın sohbeti yerine televizyon, gazete ve siyasî konuşmalar yapılmaya başladı. Gönüllerimiz rahmetsiz/susuz, çorak kaldı. Ruhaniyetler gelmez oldu. İnsanlar sertleşti, şükürler azaldı ve fikirler kısaldı. [20]
Muhabbeti elde etmenin birinci yolu ve şartı İslâm’ın zahirî amellerine sarılmaktır. Sonra tasavvuf erbabı olanlar için mürşidi sık sık ziyaret etmek, her fırsatta onun sohbetini yapmak, rabıta ve virdini aksatmamaktır.
İnsanda muhabbet meydana getirmesi yönünden sohbet, Allah sohbeti, Allah dostlarının sohbeti, nafile namazdan da, oruçtan da faydalıdır. Sohbetle, Allah'a muhabbet, Allah aşkı meydana gelir. Sohbetle tâât ve ibadete iştiyak artar.
S.Abdulhakim el-Hüseyni (k.s.) hazretleri bir sohbetinde:
‘’Şah-ı Hazne'nin sohbeti kâfirlere bile yapılsa onların kalplerinde yumuşama olur. Hal böyle olunca müslümanların menfaati kat kat fazla olur. Onun için bir araya gelindiğinde, her gidildiği yerde Şah-ı Hazne'nin büyüklüğünden bahsedilsin ki Ümmet-i Peygamber çok faydalansın. Tasavvufa girmeseler bile, onun sohbeti ile kalplerinin biraz yumuşaması, birazcık muhabbet meydana gelmesi, birazcık Allah yoluna meyletmesi yahut bir lahza olsun kalplerinde Allah sevgisi meydana gelmesi kâfidir.’’
Menkıbe
Abdurrahman et-Tahi (k.s.) anlatıyor:
Bir seferde Gavs’ın (k.s.) yanında iken bu kapıdan istifadenin olmadığı hususunda ümitsizlik hâsıl olmuştu.
Bu halin üzerine Gavs (k.s.) şöyle buyurdu:
“İnsanın hiç bir karı olmasa da şu sohbet meclisinde bulunması yeterlidir.”
Dedikten sonra şu hadisi okudu:
“Kişi sevdiği ile beraber haşrolur.” [21]
Fakih Ebü'l-Leys Semerkandî (r.ah) der ki:
Bir kimse bir âlimin yanına gider ve onun sohbetine katılırsa, her ne kadar onun anlattıklarından, ilminden bir şeyler ezberleyemese de, onun için yedi güzel haslet vardır:
1. İlim öğrenenlerin faziletine nail olur.
2. Âlimin yanında bulunduğu müddetçe, günahlardan ve hatalardan korunur.
3. Âlimin yanına gitmek için evinden çıktığı andan itibaren Allah'ın rahmeti üzerine iner.
4. Âlimin yanında bulunduğu müddetçe, onların bereketi sebebiyle kendisi de ilâhî rahmetten nasiplenir.
5. Onu dinlediği müddetçe kendisine sevap yazılır.
6. Adam, âlimlerin yanında bulunduğu müddetçe meleklerin rahmet kuşatması içinde olur.
7. Âlimin yanına gidip gelirken, kaldırdığı ve indirdiği her adım, onun bir günahına kefaret olur. Ayağını her indirip kaldırması onun derecesini yükseltir ve iyiliklerinin fazlalaşmasına sebep olur.
Sonra Allah Teâlâ o kişiye altı ikramda bulunur:
1. Allah Teâlâ o kimseye, âlimlerin meclislerinde bulunma sevgisini ikram eder.
2. Kendisine uyan herkesin kazandığı sevap kadar, onların sevaplarından hiçbir şey eksiltilmeden aynısı ona da verilir.
3. O mecliste bulunanlardan biri Allah Teâlâ tarafından bağışlanılsa, o da diğerlerine şefaatçi olur.
4. Fasıkların meclislerine karşı kalbi soğur.
5. İlim taliplerinin ve salihlerin yoluna girmiş olur.
6. Allah'ın emirlerini yerine getirmiş olur. [22]
Şeyh Sadi (k.s.) ne güzel demiştir: “İnsan ya âlim olup vaaz etmeli yahut da âlimleri dinlemeli...”[23]
Atâ bin Ebu Rebah (r.ah) hazretleri buyurdu ki: "Kim, Allahu Teâlâ’nın anıldığı bir mecliste bulunursa, Allahu Teâlâ, onun bu meclisini, on kötü meclisine karşı kefaret yapar. Eğer bir kimse, Allahu Teâlâ’nın rızası peşinde olursa, bu hareketi, bulunduğu yedi yüz kötü meclise kefaret olur." [24]
Sohbet, sevgiliye bir vefadır. Âşığın hiç dilinden düşürmeden sürekli anacağı ve anlatacağı dostları, Allahü Teâlâ, Resûlü ve sâlih müminlerdir.
Sohbet, sevgiyi ölçmek için bir aynadır. İnsan sevdiğinin sohbetini yapar.
Muhammed Diyauddin (k.s.), tasavvuf yolunda bulunmanın esasının sohbet olduğunu bildirerek buyurdu ki;
‘’Bil ki sohbetsiz geçen zaman zararlıdır. Ömrün boş yere zayi olmasıdır. Şu değerli ömrün hakkı, ilkin onu kıymetli sohbete ulaşma yolunda sarf edip, mümkün olduğunca sohbeti terk etmemektir. Sonra, tasavvufta sonu olmayan edepleri elde edip içselleştirmektir. Çünkü sohbet bütün kemalât ve marifetlerin eşiği ve hazırlığı durumundadır. Geçen zaman ne geri getirilebilir, ne de kaza edilebilir. Ne olursa olsun, hiçbir şeyle ölçülemeyen, dengi olmayan sohbetten ayrı geçen vaktinize şiddetle hayıflanın. Belirli zamanlarda yapılması emredilen virdleri terk etme ve rabıtadan uzak kalma. Zira, “Tamamıyla yapılamayan bir iş bütünüyle de terk edilmez.” diye bir kural vardır. Her ne kadar bunlar bedellerin en değersizi olsa da, hasretimizi ve emirlerin bütünüyle terk edilmemesini, Allah Teâlâ’nın sohbete bir karşılık kılması umulur.’’ [25]
Menkıbe
Şeyh Abdullah Ensarî’nin şeyhi Yahya b. İmad vefat edince, onu rüyada gördüler ve
“Hak Teâlâ sana nasıl muamele yaptı?” diye sordular, o şöyle dedi:
“Ey Yahya! Ben sana çok şiddetli bir şekilde hitap edecek ve gayet sert bir muameleye tabii tutacaktım. Lakin bir gün bir mecliste bizim rızamız için oturup sohbet ettin. Dostlarımızın biri oradan geçmiş, nasihati dinlemiş, huzur bulmuştu. Onu memnun ettiğin için sana hoş geldin, diyoruz. Yoksa bu durum olmasaydı, sana ne yapacağımızı görürdün. ‘’ [26]
Allah için sohbetin temelinde ilâhi sevgi yatar. Bu sohbet, hakkı öğrenmek, öğretmek ve yaşamak için yapılır. Böylesine yapılan sohbet, Allah yolunda dost olmanın ve bu dostlar ile güzel ahlâkı elde etmenin temelini oluşturur.
Sohbetin en kıymetlisi, Salih insanlarla olanıdır. Bu sohbet, Allah dostları ile beraber olmak ve onların nazarı altına girmektir. Buna manevi terbiye denir. Böyle bir sohbet ve beraberlik bütün hayırların anahtarıdır. Çünkü bu sohbetle gönülden gönüle ilâhi sevgi akar, ruhlar feyzlenir.
Bütün Allah dostları, kâmil insanlarla sohbet etmek üzerinde durmuşlar ve bu gönül beraberliğinin manevi terbiye için şart olduğunu belirtmişlerdir.
Allah dostları ile yapılan sohbet ve beraberlik ölene kadar devam etmelidir. Çünkü insan, manevi desteğe ve salih insanlar ile Allah yolunda beraber olmaya devamlı muhtaçtır. Bu dostluk ve beraberlik özellikle ölüm anında gereklidir. Benim artık sohbete ve desteğe ihtiyacım yok, ben bana yeterim demek son derece yanlış ve tehlikelidir.
Menkıbe
Büyük veli Ebu’l-Hasan Şazelî (k.s.)’nin talebelerinden birisi bir müddet sohbet ve zikir meclisinde bulunmuştu. Sonra sohbetleri terk etti. Bir gün Hazret bu talebe ile karşılaştı. Ona:
“Niçin bizden ayrıldın, sohbetlerimizi terk ettin?” diye sordu. Talebesi:
“Bu zamana kadar sizden aldıklarım ve öğrendiklerim bana yeter, artık size ihtiyacım kalmadı” cevabını verdi. Büyük arif bundan rahatsız oldu ve onu şöyle uyardı:
“Eğer bir kimse, birisinden aldığı feyz ile yetinseydi, Hz. Ebu Bekir Sıddık (r.a.)’ın, Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem)’den aldığı feyz ile yetinmesi gerekirdi. Hâlbuki o, Allah Rasülü’nden vefat edene kadar ayrılmadı. Sen nasıl ayrılıyorsun?” [27]
Allah dostlarını bulduktan sonra onların sohbetinden ayrılan kimse, sudan çıkmış balığa benzer. Kısa zamanda gücü biter, nefesi tükenir, karada ölür gider.
Allah dostları ile yapılan sohbet kalbin hayatıdır. Din, böyle bir sohbetin feyzi ile güzel yaşanır. Kalp bu sohbetle uyanır. Gönül bu sohbetle huzura ulaşır. İnsan bu sohbetle halini değiştirir, ahlâkını güzelleştirir.
Velilerden Ebu Bekir Tilmisani (k.s) demiştir ki:
“Allah’la sohbet ediniz. Eğer buna güç yetiremezseniz, Allah’la sohbet eden ariflerle beraber bulununuz ki, onların bereketi sizi Allah’la beraber olmaya ulaştırsın.“ [28]
Zekeriyyâ Ensârî (k.s) “Evliyanın sohbetlerine katılmayan ve gitmeyen ulema ve fakihler, yenen katıksız ekmeğe benzer ” buyurmuştur. [29]
Ömer b. Abdulaziz (r.ah) ise: “Medine’nin fakihlerinden Ubeydullah b. Abdullah ile bir mecliste bulunmak, benim için bütün dünyadan daha sevimli ve daha hayırlıdır. Onun gibilerle oturup kalkmakla akıl nurlanır, kalp huzura erer, edep elde edilir.” diyor.
Âlimlerden Cafer b. Süleyman (r.ah) salih insanlarla beraberliğin kendisine ne kazandırdığını şöyle anlatır: “Kalbimde bir katılık hissettiğim zaman, kalkar hemen Muhammed b Vâsi’in yanına gider, meclisine katılır, yüzüne bakardım. Böylece kalbimdeki katılık gider, içime ibadet neşesi gelir, tembellik üzerimden kalkar ve bu neşe ile bir hafta ibadet ederdim.” [30]
Tasavvufta, en faydalı sohbet, hiç kuşkusuz mürşidi kâmilin sohbetidir.
Veysel Karanî, o kadar şanı yüksek olduğu halde, Resulullah’ı (sallallâhü aleyhi ve sellem) hiç görmediği için, Ashab-ı Kiram’dan en aşağı olanın derecesine yetişemedi.
Said bin Zeyd (r.a.) derdi:
“Allah’a yemin ederim. Ashaptan birinin Resulullah aleyhissalatu vesselam ile birlikte yüzü tozlanacak kadar bulunuvermesi, sizden birinin ömrü boyu çalışmasından daha hayırlıdır, hatta ömrü, Hz. Nuh (a.s)’ın ömrü kadar uzun olsa bile” [31]
Mürid, vakit ve fırsat buldukça mürşidin sohbetinde bulunup kendisinden istifade etmelidir.
Menkıbe
Huzeyfe (r.a) anlatıyor: Annem bana sordu:
“Peygamber Efendimizle en son ne zaman görüştün?”
Ben de: “Birkaç günden beri onunla görüşmedim” dedim.
Bana çok kızdı ve fena bir şekilde azarladı.
Ben de: “Dur kızma! Hemen Resulullah Efendimizin (s.a.v.) yanına gideyim, onunla beraber akşam namazını kılayım, sonra da hem bana hem de sana istiğfar etmesini Ondan taleb edeyim” dedim.[32]
Şeyh Abdülbari en-Nedvi (rah.) olgun insan olmanın en kolay yolunu şöyle tarif eder:
‘’Bir kimsenin kâmil bir şeyhin yanında bulunmadan, onun sohbetlerinden bol bol yararlanmadan, meclisinde teneffüs edilen manevî havaya alışmadan ve orada yaşanan durumların manevî zevkini tatmadan olgun bir insan olması çok zordur. Bunun için mutlaka olgunluğa erişmiş ve manevî alanda yol almış muhterem bir zatın sohbetinde bulunmak, o sohbetin vereceği manevî zevki tatmak ve onun irşadından istifade etmek gerekir.
Çünkü sohbetle elde edilecek faydayı hiçbir şey temin etmez. Bunun en açık örneği Sahabe-i Kiram’dır. Sahabelerden derecesi en aşağı olan bir sahabi bile en yüksek hadis bilgininden, en değerli fakihten ve en büyük veliden daha üstün ve daha faziletlidir. Bu üstünlüğün nedeni hiçbir zaman kitap okumak ve eser incelemek değildir. Çünkü Sahabenin çoğu okuryazar bile değildi. Bu üstünlüğün nedeni bilgi çokluğu ve kültür zenginliği de olamaz. Çünkü kendilerinden sonra gelen bilginlerin en küçükleri bile dinin bütün konularını onlardan daha geniş ve daha ayrıntılı olarak biliyorlardı. Öyleyse geriye bir tek ihtimal kalıyor, o da onların Allah’ın Rasûlü (s.a.v) ile sohbet mutluluğuna erişmiş bulunmalarıdır. Bu öyle bir sohbettir ki, onlardan sonra gelen en büyük âlimler, onun azıcık kısmına bile ulaşmış değillerdir. Onların Hz. Rasûlullah (s.a.v) Efendimizin saadetli nazarlarında ve huzurlarında aldıkları manevi feyiz, yıllarca kitap okunsa ele geçmez. Bu kesindir. Efendimizin maneviyatına varis olan ariflerin sohbet ve nazarı da insana çok yüksek haller kazandırır. Arif bir şair bunu şöyle dile getirir:
“Evliyanın sohbetinde bir saat kalıvermen,
Hayırlıdır bir asırlık gafilâne ibadetten.”
Bu söylediklerimi tam anlamak istersen, bizzat bunu denemeli ve kendi hayatında yaşamalısın. Bunun için altı ayını ayır. Gel benden gerçek bir arifin adını ve adresini öğren. Onun huzuruna gidip manevi sohbetine gir. Göreceksin ki, oraya akıllı olduğunu söyleyerek gidecek, aptal olduğunu söyleyerek geleceksin. Çünkü o mübarek insanın sohbetleri sayesinde akıllanacak, maneviyat yolundaki boşluğunu anlayacak, kusurlarını görecek ve geniş bir ufka sahip olacaksın.” [33]
Büyüklerden biri şöyle demiştir: “Arif fakirlerin (dünya varlığından kalbini arındırmış) sohbetiyle kul, arifler makamına erer.”
Menkıbe
Ebu Bekir ibn Dânyal Ermûnî, Ahmed ibn Abdullah Şerâyinî’yi rüyada görmüş, demiş ki:
‘’Hangi amelleri daha yararlı buldun?’’
‘’Tevhidden sonra fakirlerle sohbetten daha yararlı bir şey bulmadım,’’ demiş.
‘’Peki, hangi amel daha zararlıdır?’’
‘’Sufiler içinde nasipsiz durmak. Çünkü eğer onlar beni irşad etmeselerdi ben mahvolurdum. Onlar aleyhinde konuşmam, amelimi yok edecekti. Fakat onların bilgelikleri sayesinde kurtuldum.’’ [34]
Sonuç olarak, günümüz hayat şartlarında sohbet meclisleri, insanın kendini bulacağı, hakikati soluklayacağı, ruhunu doyuracağı mana sofralarıdır. Sohbet sûfînin günlük gıdası gibidir. Mümkünse her gün, değilse haftada bir sohbet gıdasını almalıdır. Yoksa kalp kurur, ilerleme durur. Sûfî için sohbet, ağaç için su gibidir.
Muhabbet ve sohbet ile kazanılan feyiz ve bereketin birçok şeyle elde edilmeyeceği erbabınca bilinmektedir. Tasavvuf sözün amele, amelin hale, halin marifete, marifetin ilâhi muhabbete dönüştürüldüğü bir mekteptir.
Herkes samimiyeti, gayreti ve muhabbeti neticesinde bu mektepten istifade etmektedir. Duamız, büyüklerin himmet ve bereketiyle Allahü Teâlâ’nın bu güzel yolda bizleri muvaffak kılmasıdır.
[1] Hayat Dengemiz, S. Muhammed Saki Erol, Yolumuz Sohbet Yoludur
[2] Müslim, Ebu Davud, Tirmizî, İbn-i Mace
[3] Tevbe, 119
[4] Buhari, Zebaih 31; Müslim, Birr, 146; Ebu Davud Edeb, 16.
[5] Hud/113
[6] Bakara/118
[7] Tirmizî
[8] Sohbetle İrşad, Nazarla Tedavi, Dr Dilaver Selvi
[9] Allah Dostlarından Yaşayan Sözler, Muzaffer Taşyürek, s.224
[10] Hayat Dengemiz, S. Muhammed Saki Erol, Yolumuz Sohbet Yoludur
[11] Mevlânâ Ali b. Hüseyin es-Safî, Reşâhât, 188.
[12] Buhari, İlim 8; Müslim, Selam, 10, (26); Muvatta, Selam, 3,
[13] Mürid ve Mürşid Hukuku, Mehmet Ildırar
[14] Sohbetler, S. Abdülhakim el-Hüseynî
[15] Bk.Ebu Nuaym, Hilye, 8, 103.
[16] Abdülhakim el-Hüseynî, Sohbetler, 24.
[17] Hatme-i Hâcegân Sultanları, Muzaffer Taşyürek, s.153
[18] Mürşid ve Mürid Hukuku, Mehmet Ildırar, s. 134
[19] Yar ile Şimdi - Dr.Ahmet Çağıl
[20] Mürşid ve Mürid Hukuku, Mehmet Ildırar, s. 94
[21] Abdurrahman et-Tahi, İşaretler, 155.
[22] Tenbihü’l-Gâfilin, Ebu Leys Semerkandî
[23] Şeyh Sadi, Bostan, 307.
[24] İslam Âlimleri Ansiklopedisi, II,129
[25] Semerkand Dergisi, Mektubat-ı Muhammed Ziyauddin k.s’den, Ali Kaya, Şubat 2008
[26] Mehmet Ildırar, Tasavvufî Hayat Nasıl Başladı? 120
[27] İbnu Acibe, el-Fütuhatü’l-İlâhiyye
[28] Sühreverdi, Gerçek Tasavvuf, 554
[29] Behçetü’s Seniyye, Muhammed b. Abdullah Hânî, s.41
[30] Zehebî, Tarihu’l-İslam; Gazalî, İhya
[31] Ebu Davud, Sünnet, 8, (4650).
[32] Tirmizî, Menakıb, 30.
[33] Abdülbari en-Nedvi, Tasavvuf ve Tarikatın Yenilenmesi, 165-168, (Kısmen tasarrufla alındı).
[34] Semerkand Dergisi, Süleminin Risaleleri, 2010 Aralık
Facebookta Paylaş

Paylaş