O Okuma Vakti
Download http://bigtheme.net/joomla Free Templates Joomla! 3

Ahir Zamanda Fitneler ve Korunma Yolları

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيم
أَجْمَعِينَ وَصَحْبِهِ وَآلِهِ مُحَمَّدٍ سَيِّدِناَ عَلىَ وَالسَّلاَمُ وَالصَّلاَةُ الْعَالَمِينَ رَبِّ لِلّهِ اَلْحَمْدُ
Ahir Zamanda Fitneler ve Korunma Yolları
Fitne, kelimesinin aslı "فتن"dir. Sözlükte, "altın ve gümüş gibi değerli madenlerin saflığını anlamak için onları ateşte eritmek" demektir. Fitne sözlükte, "deneme ve imtihana tâbi tutmak, sınamak, maddi ve manevi sıkıntı, üzüntü, bela ve felaketle imtihan etme" gibi anlamlara gelir. Ayrıca fitne kelimesi küfür, azgınlık, sapıklık, ayrılık, delilik, azap, musibet, birini azdırmak, aklını çelmek, gönlünü çalmak, kandırmak, kışkırtmak, münafıklık yapmak, baştan çıkarmak, birbirine düşürmek, çekişmek, zulüm yapmak, baskı uygulamak, ihtilaf yapmak, kargaşa çıkarmak, kavga yapmak, eşkıyalık yapmak, günah işlemek ve kalbin bir şeye fazla meyletmesi gibi manaları da vardır.[1]
Kur’an’da fitne, “azap ve işkence etmek, şirke ve inkâra düşürmek, günah, azap, bela, mihnet, şiddet, sıkıntı, öldürme, helâk, doğru yoldan çevirmek, hayret, şaşkınlık, delilik, gaflet, sınama, deneme, imtihan” gibi manalarda kullanılmıştır.[2]
İnsanları birbirine düşüren fitne, insanlık tarihi kadar eskidir. Şeytanın Hz. Âdem’le (a.s) mücadelesi fitnenin ilk örneğidir. Habil ile Kabil olayı diğer bir örneğidir. Şeytanın süslemesi ve aldatması ile insanların putlara tapmaya başlaması ve peygamberlerine karşı gelmesi ile fitne yeryüzünde yayılmaya başlamıştır. Âhir zamanda fitneler daha çok olacak, öyle ki gece karanlığı gibi her yanı saracak, mümin kâfir herkese bulaşacaktır.
Hz. Peygamber (s.a.v), fitneyi “ateş" olarak nitelendiriyor. Gerçekten de fitne, insanın içini ve dışını yakan bir ateştir. Bu ateş, kalplerin huzurunu, toplumların birlik ve dirliğini yok eder. Üstelik o, son derece sinsi, umulmadık yer ve zamanda ortaya çıkabilen bir ateştir. Tanınıp zamanında tedbir alınmazsa bütün âlemi yakar.
Fitnenin asıl karakteri bozmak, yıkmak, karıştırmak ve ayırmaktır. Sonucu ise insanın kalbini bozmaya, imanını zedelemeye, Allah (c.c) sevgisini yok etmeye, saadetini felakete çevirmeye, yuvasını yıkmaya kadar gider.
İnsan, aile ve toplum için böylesine vahim sonuçları olan fitne ateşini yakanlar, fitne ateşini üfleyen ve alevlendiren kimseler, insanlık ailesine en büyük kötülüğü yapmaktadırlar. Bunun için Allah Teâlâ fitneyi, adam öldürmekten daha şiddetli ve beter bir günah olarak tanıtmıştır.[3]
Peygamber Efendimiz (s.a.v), fitneci kimseleri: “Fitne uykudadır; onu uyandırana Allah lânet etsin”[4] diye tel’in etmiştir.[5]
Çeşitli hadis-i şeriflerde kıyamete yakın çıkacak fitnelerle alakalı olarak şöyle buyrulmuştur,
“İleride sağır, dilsiz ve kör fitneler olacak. Kim fitneye yaklaşırsa, fitne onu kendisine çeker. Dilin fitneye dalması, kılıç darbesi gibidir.”[6]
“Şüphesiz kıyametin hemen önünde karanlık gecenin parçaları gibi büyük fitneler çıkacaktır. O fitnelerde, kişi, mümin olarak sabahlayıp kâfir olarak akşamlayacak; mümin olarak akşamlayıp, kâfir olarak sabahlayacaktır. O fitnelerde; oturan, ayakta durandan; yürüyen, koşandan daha hayırlıdır.[7] Bu hadisten kişinin böyle olaylara ne ölçüde bulaşırsa o nisbette sorumlu ve günahkâr olacağı anlaşılmaktadır. [8]
Fitnenin Sebepleri
Toplumda fitnenin ilk kıvılcımları adaletin terkedilmesiyle başlar. Fertler arasındaki farklı muameleler, fitneyi körükleyip düzenin, dolayısıyla toplumsal dengenin, kısaca barış ve huzurun bozulmasına sebep olur.
Fitne zamanında yalan artar, ilmin getirdiği ölçüler dinlenilmez, ilim ve gerçekler kolaylıkla istismar edilir, hatta ilim fitneyi artırıcı bir şekilde kullanılır. Herkes kendi görüşünün doğru olduğunu kabul eder ve onu cesurca savunur. Fitneye bulaşanlar için din ve onun hükümleri lafta kalır. Kişilere ve gruplara cahillik yön verir, sağduyudan ziyade nefse uyulur.
Herkes kendi görüşünü en doğru kabul eder, başkalarını yanlışta ve sapıklıkta görürse, müslüman cemaat arasına fitne girmiş demektir. Bunun sebebi kimilerinin, grubunu veya cemaatini, o gruba ait görüş ve prensipleri dinin önüne koymasıdır. Bu hataya düşenler bundan sonra başkalarına farklı bir gözle bakmaya başlarlar. Bu yanlış bakış açısından da anlaşmazlıklar, fitneler ve kavgalar doğar. Bundan dolayı hiç kimse bağlı bulunduğu grubu, cemaati, dinin ilkelerinin önüne koymamalıdır.[9]
Fitnecilere Dikkat!
Kul İle Rabbi Arasına Fesat Sokanlar:
Öyle insanlar vardır ki fitne ve fesat için şeytanla iş birliği yapmışlardır. Bu fitnecilerin bir kısmı, kulun Rabb’i ile arasını bozarlar. Onun kalbine şüphe ve tereddütler sokarak iman ve teslimiyetini zedelerler. Böylece insanı dinden soğutup, hayırdan uzaklaştırır, Allah'ı (c.c) zikretmekten alıkoyar ve her türlü harama teşvik ederler.
Devlet ile Millet Arasına Fesat Sokanlar:
Bazı fitneciler, devlet ile milletin, idareci ile halkın arasını bozarlar. İdareci ve halkı ile bir milletin iki cihanda huzur ve selâmet bulmasından rahatsız olan böyle fitneciler bulunabilir. Onlar, huzur ve güvenden rahatsız olurlar, toplumun birlik ve dirliğini bozmak için her yolu denerler. Başarıya ulaştıklarında ise halkın feryadını seyredip keyiflenirler.
Aileler Arasına Fesat Sokanlar:
Bazı fitneciler, huzurlu bir aileye kancalarını atarlar, önce dost görünür, yuvanın özel hallerini, gizli yönlerini, saklı bilgilerini alırlar. Sonra, koca ve eşine dost kılığında yaklaşır, kalplerini şüpheye düşürecek haberleri uydurmaya başlarlar.[10]
Mürid ile Mürşid Arasına Fesat Sokanlar:
Bazı fitneciler, Allah (c.c) yoluna yönelmiş, bir mürşide el ve gönül vermiş kimsenin önüne çıkarlar. Şeytan içeriden vesvese ile fitneciler de dışarıdan bir sürü şüphe ve hile ile bu kimseyi yolundan soğutmaya çalışırlar. Allah dostunu karalarlar, “Namaz kılmaktan ve Kur’an okumaktan başka zikir yoktur" deyip zikir yapanları ayıplarlar. Böyleleri mürşidle tövbeyi ve velileri sevmeyi şirk sayarlar. Hak yolunda cemaat olmayı tehlikeli bir örgüt gibi ya da çıkar birliği olarak tanıtırlar. Sünnet-i seniyyeye bağlı tasavvufi cemaatleri hedef alan bu kimseler, Allah için tasavvuf yolu­na adım atmış müridi, girdiği yoldan ayırmayı, onu mürşi­dinden koparmayı en birinci iş kabul ederler. Kendilerince ıslah ediyoruz derler, fakat bütün yaptıkları ifsattır.
Doğru Sözlerle Yapılan Fesat:
Fitne, yalanla olduğu gibi doğru söylemekle de olabilir, bazen iki kişinin arasını düzeltecek bir yalan söz, fitne olup huzuru bozacak doğru sözden daha hayırlıdır. Mesela, “Falanca senin arkandan şöyle şöyle dedi” sözü hem gıybet hem de fitne sebebidir[11]
Fitnenin Zararları
Fitne, bir toplum için en yakıcı ve yıkıcı bir ateştir. Fitne adam öldürmekten daha beterdir[12]. Bu ateş insanı ve çevresini yakar, huzurunu kaçırır, dostların arasını ayırır. Fitne, yalan yanlış haberlerle iki kişinin, ailenin veya milletlerin arasını bozmak, birbirine düşman etmek, huzur ve tatlarını kaçırmaktır.
Bundan daha büyük fitne ise yeryüzünde İslâm'ın yayılmasına, İslâm'ın tebliğ edilmesine engel olmak, müslümanın İslâm dininden dönmesi için kafasını karıştırmaktır. Öyleyse yeryüzünde şirki, küfrü yaymaya çalışmak, Allah'ın dinini ve hükümlerini çiğnemek, müminleri zorla dinlerinden döndürüp onları kâfirleştirmek için işler yapmak; onların öldürülmelerinden daha beter ve daha ağır bir suçtur.
Kan dökmek çok kötü bir şey olmasına rağmen, insanları dinlerinden, inançlarından zorla vazgeçirip ezerek, gururlarını kırarak onları kendi inançlarını benimsemeye zorlamak bundan çok daha kötü bir şeydir. Nitekim Hak Teâlâ,
“Fitne çıkarmak adam öldürmekten daha şiddetli ve daha kötüdür.”[13] buyurmuştur.
Öldürmek insanı sadece dünyadan çıkarır, ama fitne insanı hem dinden hem dünyadan eder.
Katâde'ye (rh.a) göre burada ifade edilen fitneden maksat, Allah'a ortak koşmaktır. Mücâhid'e (rh.a) göre, İslâm dininden dönmektir, İbn Zeyd'e (rh.a) göre ise inkârcılığa düşürmektir. Bu izahlara göre âyetin manası şöyledir: Mümini dini hakkında fitneye düşürerek onu kâfir veya müşrik yapmak, onu öldürmekten daha beterdir. Zira öldürülmesi halinde sadece geçici dünya hayatı bitmiş olur. İslâm'dan çıkarılması halinde ise ahiretteki ebedî hayatı hüsran olur, cehennemde ebedî olarak kalmasına vesile olur.[14]
Fitne zamanında bereket azalır, salih ameller az yapılır, aç gözlülük artar, çıkar ve kan davaları sürüp gider, dinî Konularda cahillik yaygınlaşır, can ve mal güvenliği kalmaz. İnsanlar arasındaki güven kaybolur, hak ve hukuka riayet edilmez. Hatta öldüren niçin öldürdüğünü, ölen de niçin öldüğünü bilmeyecek kadar her şey birbirine karışır. Haklı haksız belli olmaz, anarşi, kargaşa, huzursuzluk ve emniyetsizlik alıp başını gider. Böyle bir fitne ortamında müminlere düşen, fitnelere karışmadan, gücü yetiyorsa fitneyi önlemeye çalışmak, yetmiyorsa bir kenara çekilip müminlerin hayrına dua etmek ya da fitneyi ve fitneye bulaşma tehlikesi olan işleri terketmektir.[15]
Fitneden korunma Yolları
Ebû Ümeyye eş-Şa'bânî (rh.a) anlatıyor: Ebû Salebe'ye (r.a),
“Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolda oldukça, sapıtmış olanlar size zarar vermez'[16] âyeti hakkında ne dersin?” diye sordum. Bana şu cevabı verdi:
"Gerçekten bunu, iyi bilen birine sordun. Zira ben aynı şekilde Hz. Peygamber'e (s.a.v) sormuştum; bana şöyle demişti: ‘İyi ve hayırlı işlere sarılın; kötü ve haram işlerden de kaçının! Ne zaman ki uyulan bir cimrilik, takip edilen bir hevâ, tercih edilen dünyalık görür, re'y sahiplerinin (selefi dinlemeden) kendi reylerini (görüşlerini) beğendiklerini görürsen, o zaman kendine bak. İnsanlarla uğraşmayı bırak. Zira (bu safhaya gelince) arkanızda sabır günleri var demektir. O günlerde dini yaşamak avuçta ateş tutmak gibi zordur.”[17]
Abdullah b. Amr b. As (r.a) nakletmektedir: Hz. Peygamber'in (s.a.v) etrafında halka olmuş oturuyorduk. Fitneden bahsetti ve,
“İnsanları anlaşmaları bozulmuş, itimat ve güvenleri azalmış gördüğünüz zaman -parmaklarını birbirine geçirerek- ne yaparsınız?” diye sordu. Biz de,
“Ne yapmamızı tavsiye edersiniz, ey Allah'ın Resûlü!” dedik. Şöyle buyurdu:
“Dine göre güzel bulduğunuz şeyleri yaparsınız, kötü bulduğunuz şeyleri de terk edersiniz. Kendi yakınlarınızın hallerini düzeltmeye yönelirsiniz. O sefihleri ve onların grubunu terk ediniz.”[18]
Ebû Saîd (r.a.) anlatıyor: Resûl-i Ekrem (s.a.v) buyurdular ki: “Öyle bir zaman gelir ki, kişinin en hayırlı malı, dağ ve ovalarda peşinde koşacağı koyunları olur. O zamandaki insanlar dinlerini korumak ve fitnelerden korunmak için dağdan dağa kaçarlar.”[19], [20]
“Rasulullah (s.a.v), bir gün sabah namazını kıldırdı, sonra minbere çıktı ve konuşmaya başladı. Konuşması öğleye kadar devam etti. Minberden indi, öğle namazını kıldırdı ve tekrar minbere çıktı, ikindi vaktine kadar devam eden bir konuşma yaptı. Sonra minberden indi, ikindi namazını kıldırdı. Yeniden minbere çıktı ve konuşmaya başladı. Bu konuşması da güneş batıncaya kadar devam etti. Meydana gelmiş ve bundan sonra meydana gelecek olan her şeyi bize haber verdi.”[21]
Tam bir gün süren bir konuşma. Efendimiz (s.a.v)’in genel tutumundan çok farklıydı. O çok az konuşur, bununla birlikte çok geniş manaları ifade ederdi. Fakat Sahabe-i Kiram’dan Amr b. Ahtab (r.a).’ın bu sözleri, çok özel ve çok önemli bir durumu haber vermekte. Acaba Hz. Peygamber (s.a.v)’i bir gün boyunca konuşturan bu önemli konu ne olabilir?
Sahabe’den Huzeyfe (r.a), bu konuşmanın kıyamete kadar çıkacak olan fitnelerle ilgili olduğunu anlatıyor. Küçük-büyük birçok fitnenin çıkacağını ve bunların “sıcak yaz rüzgârları gibi” bütün dünyayı kasıp kavuracağını bildiriyor.
Konuyla ilgili nakillerden anlıyoruz ki, Sahabe-i Kiram, Hz. Peygamber (s.a.v)’in bu konuşmalarından çok etkilenir ve fitnelerden nasıl kurtulacaklarını sorarlar. İşte Efendimiz (s.a.v)’in gösterdiği kurtuluş reçetesi:
1- Dilini korumalı ve hiç kimse hakkında konuşmamalıdır. Çünkü fitne ortamında dil, kılıçtan daha kötü sonuçlar doğurur.[22]
2- Fitne ile ilgili her türlü faaliyetten uzak durmalı.
3- Kendisini koruyacak bir sığınak edinmeli.
4- Kendi yaşantısına dikkat etmeli ve ibadet hayatını Sünnet’e uygun bir canlılıkta devam ettirmeli. [23]
5- İşinin hakkını vermeli. Kendi üzerine düşen işle meşgul olmalıdır. Fitne ortamına çekecek faaliyetlerden kaçınmalıdır. Çünkü fitne adeta bir girdap gibi ucundan bulaşanı çekip, merkezine alır. [24]
6- Hiçbir müminin reddedemeyeceği güzel ve hayırlı faaliyetlerle meşgul olmalı. Kur’an ve Sünnet hayatının inanan ve inanmayan herkese ulaştırılması konusunda gerekli olan her türlü faaliyet bunun içine girer.
Günümüzde çeşitli sebeplerle kötü ortamlara düşmüş olan insanlar, kendilerine uzanacak bir dost eli bekliyorlar. Bize düşen en büyük vazife, yukarıdaki şartların yanında, bütün gücümüzü bu tür insanlarla ilgilenmeye sarf etmektir.[25]
Resûlullah (s.a.v) buyurmuştur ki:
“İsrâiloğulları yetmiş iki fırkaya ayrıldı; benim ümmetim ise yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan bir grup hariç, diğerleri ateşte olacaktır.” Kendisine,
“Bu kurtulacak fırka kimlerdir yâ Resûlallah?" diye so­rulduğunda, Resûlullah (s.av),
“Onlar benim ve ashabımın gittiği yolundan gidenlerdir.” buyurdu.’[26]
Hz. Ali (r.a) şöyle rivayet etmiştir: “Resûlullah (s.av),
‘İyi bilin ki yakında fitneler çıkacak!’ buyurdu. Kendisine,
‘Ondan kurtulmak nasıl olur?’ diye soruldu. Allah Resûlü (s.av),
‘Çıkış yolu Allah’ın kitabıdır. Onda sizden öncekilerin kıssaları, sizden sonrakilerin haberleri ve aranızdaki çöze­mediğiniz meselelerin hükmü mevcuttur. O, Allah'ın sağlam ipidir’ buyurdu.”[27]
Şeyh Fethullah (k.s.) fitneden korunma hususunda şu tavsiyelerde bulunmuştur: Bu yolda ilerlemek isteyenler, açlık, tokluk, susma, öfke, uyku, uyanıklık, dost ve yabancılarla görüşme, yalnız veya topluluk içinde bulunma hallerinde bile kalbinin uyanık kalmasını sağlamalı, gaflete düşmemelidir. Kişi, ancak bu şekilde davranırsa fitne ve ayrılık rüzgârlarından kendisini korumuş olur. Aksi halde belâ ve sıkıntılar eksik olmaz.[28]
Hak Teâlâ müminlerin kardeş olduklarını bildirmiş[29], ümmetine çok düşkün olan Hz. Peygamber (s.a.v) gibi[30] birbirimizi kucaklamamızı istemiştir.
İslâm dini, müslümanlar arasında kardeşlik, sevgi ve barışı emretmekte; fitne, fesat, düşmanlık ve bozgunculuğu büyük günah olarak saymaktadır. Bu nedenle, müslümanların huzur, barış ve güvenliğini ihlal eden her türlü menfi davranış dinimizce yasak edilmiştir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v) bir hadis-i şerifte şöyle buyurmaktadır: “Birbirinize haset etmeyin. Alışverişte birbirinizi aldatmayın. Birbirinize dargın durmayın ve birbirinizden yüz çevirmeyin. Birbirinizin bitmek üzere olan pazarlığını bozmayın. Ey Allah'ın kulları! Kardeş olun. Müslüman müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz ve ona hor bakmaz.”[31]
وَآخِرُ دَعْوَانَا أَنِ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
[1] İbn Manzûr, Lisânü'l-Arab, 10/178 (Beyrut 1997).
[2] Edep Bir Taç İmiş, Doç. Dr. Dilaver Selvi, Semerkand Yayınları, sf.171.
[3] Bakara 2/191-217
[4] Suyuti, es-Sagîr, nr. 5975.
[5] Edep Bir Taç İmiş, Doç. Dr. Dilaver Selvi, Semerkand Yayınları, sf.170.
[6] Ebu Davud, Fiten, 3 (nr. 4264).
[7] Ebû Davud, Fiten, 2 (nr. 4259); Tirmlzf, Fiten, 30; Ibn Mâce, Fiten, 10 (nr.3961); Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 4/408.
[8] Kalbin Hastalıkları, Siraceddin Önlüer, Semerkand Yayınları, C.2, sf.70.
[9] Kalbin Hastalıkları, Siraceddin Önlüer, Semerkand Yayınları, C.2, sf.74.
[10] Edep Bir Taç İmiş, Doç. Dr. Dilaver Selvi, Semerkand Yayınları, sf.174
[11] Edep Bir Taç İmiş, Doç. Dr. Dilaver Selvi, Semerkand Yayınları, sf.176.
[12] Bakara 191
[13] Bakara 2/191,217.
[14] Taberi, Camiü'l-Beyân, 3/293.
[15] Kalbin Hastalıkları, Siraceddin Önlüer, Semerkand Yayınları, C.2, sf.79.
[16] Mâide 5/105.
[17] Ebû Davud, Melâhim, 17 (nr. 4341); Tirmizî. Tefsir, nr. 3058; İbn Mâce, Fiten, 21 (nr.4014).
[18] Ebû Davud, Melâhim, 17 (nr. 4342); İbn Mâce, Fiten, 10 (nr.3957).
[19] Buhari, İmân, 12; Fiten, 14; Bed'ü'l-Halk, 15; Menâkıb, 25; Ebû Davud, Fiten, 4; Mâlik, Muvatta', 6 (nr. 16); Ahmed b. Hanbel, el-Müsned. 3/6.
[20] Kalbin Hastalıkları, Siraceddin Önlüer, Semerkand Yayınları, C.2, sf.72.
[21] Müslim.
[22] Ebu Davud, Tirmizî.
[23] Tirmizî.
[24] Buharî, Müslim.
[25] Fitneden Kurtuluş Reçetemiz, Kemal Süleymanoğlu, Semerkand Dergisi, Ekim 2000.
[26] Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3/145; 4/102; Ebû Davud, Sünnet. 1; Taberî, Câmiu'l-Beyân, 4/32; Süyûti, ed-Dûrrû'l-Mensûr, 4/286.
[27] Tirmizî, Fezâili’l-Kur’ân, 14; Dârimî, Fezâilü'l-Kur’an, 1.
[28] Allah Dostları [Sâdât-ı Kirâm], Semerkand Yayınları, sf.415.
[29] Hucurât 49/10.
[30] Tevbe 9/128.
[31] Buhâri, Nikâh, 45; Edebü'l-Mûfred, nr. 408; Müslim, Birr, 7
Facebookta Paylaş

Paylaş