O Okuma Vakti
Download http://bigtheme.net/joomla Free Templates Joomla! 3

AHİRET GÜNÜNE İMAN - ÖLÜM - HAŞİR

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيم
أَجْمَعِينَ وَصَحْبِهِ وَآلِهِ مُحَمَّدٍ سَيِّدِناَ عَلىَ وَالسَّلاَمُ وَالصَّلاَةُ الْعَالَمِينَ رَبِّ لِلّهِ اَلْحَمْدُ
AHİRET GÜNÜNE İMAN - ÖLÜM - HAŞİR
Âhiret, kıyametin kopmasıyla başlayacak olan ve sonsuza kadar devam edecek olan âlemin/hayatın ismidir. Dünya nasıl Yüce Allah’ın kudretiyle kurulmuş ve hazırlanmış bir âlemse, âhiret de öyledir. Yüce Allah ahireti de kudretiyle yaratmış ve içinde farklı bir hayat hazırlamıştır.
Kıyametin kopması, sûra üfürülmesi, ölülerin diriltilmesi, amel defterlerinin dağıtılması, mizanın kurulması, kulların Allah huzurunda, dünyadaki yaptıklarından hesap vermesi, şefaat, Sırat, Cennet, Cehennem vardır, haktır ve âhiret gününde olacaktır. Âhiretten önce kıyamet alametleri, kabîr hayatı ve suâli vardır.
Ahiret hayatı, bütün hak kitapların bahsettiği bir gerçektir. Bütün peygamberler o hayatı ümmetlerine anlatmışlar ve dehşetinden sakındırmışlardır. Yüce Rabbimiz bütün kullarını şöyle uyarmıştır:
“Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse tam manasıyla sapıtmış olur.” (Nisa/136)
“Bizim sizi boş yere yarattığımızı ve sizin bize döndürülmeyeceğinizi mi zannettiniz.” (Müminun/115)
Ahireti Yüce Allah yaratmış ve hazırlamıştır. Bize ilk defa hayat veren Rabbimiz, bizi tekrar diriltecektir. Bu iş, bizim için zor gözükse de O’nun için kolaydır.
Ahirete iman akla, içtihada, tecrübeye değil; doğru habere dayanır. Bu tür konulara “sem’iyyat” yani işitme yoluyla öğrenilen şeyler denir. Bu konudaki haber kaynağımız Hz. Kur’an ve onu bize sunan Hz. Resûlullah (s.a.v) Efendimizdir.
Ahireti öğrenmek ve ona hazırlanmak için Kur’an-ı Kerim’i, Peygamberimizin (s.a.v) hadislerini okumalıdır. Kur’an ve sünnette ahiret şöyle tanıtılmıştır:
Ahiret günü ölülerin dirilme günüdür.
O gün, insanların kabirlerinden çıkıp âlemlerin Rabbinin huzuruna doğru sevk edildikleri gündür.
O gün, mizanın/amelleri ölçen ilahi terazinin kurulacağı ve kulların azamet sahibi, Yüce Allah tarafından hesaba çekileceği gündür.
O gün, herkesin dünyada yaptıklarının karşılığını eksiksiz bulduğu gündür. O gün, Yüce Allah’a kavuşma günüdür.
O gün, iyilerin kötülerden ayrıldığı; iyilerin cennete, kafir ve münafıkların cehenneme sevk edileceği gündür.
O gün, bütün çekişmelerin ve ihtilafların çözüldüğü gündür.
O gün, Allah Teâlâ’nın bütün müjdelerinin görüldüğü ve tehditlerinin gerçekleştiği gündür.
O gün, bütün peygamberlerin ve onlara tabi olan müminlerin haklı çıkacağı, sevineceği, rahmete ereceği ve cennete gireceği gündür.
O gün, kâfirlerin, münafıkların, zalim ve günaha dalıp tövbe etmeyenlerin âh vâh çekeceği ve gözyaşı dökeceği gündür. O gün, dehşetinden çocukların ihtiyarlayacağı gündür.
O gün, herkesin kendi derdine düşeceği; babanın evladından, kocanın hanımından, dostun dosttan kaçacağı gündür.
O gün, dünya malının ve saltanatının hiçbir işe yaramayacağı, sadece temiz kalbin ve güzel amelin fayda vereceği bir gündür.
Ahiret, gerçek hayatın başladığı gündür.[1]
Ahiret, ölümle başlayan ve sonu olmayan bir hayatın adıdır. Ahirete iman farz-ı ayındır. Ahirete iman, diğer iman esaslarının gereği, sonucu ve tamamlayıcısıdır. Ahirete iman olmadan Allah Teâlâ’ya iman gerçekleşmez. Yüce Yaratıcının yoktan var ettiği bu âlemi bozup yeni bir âlem kuracağını, orada iyileri kötülerden ayıracağını, kullar arasında adaletle hükmedeceğini; herkesin hesabını göreceğini; sonuçta bir kısmını Cennet’e bir kısmını Cehennem’e koyacağını ve bunu kesin yapacağını kabul etmeyen bir kimse, mü’min olmaz, müslüman sayılmaz.
Ahiret Akıl Ötesi Bir Hayattır
Ölümden sonra dirilmeyi aklım almıyor demek, bu iş olmayacak, aklı almayanlar dirilmeyecek, ahirete inanmayanlar mahşer yerine gelmeyecek, cehennemi inkâr edenler onu hiç görmeyecek demek değildir. Mü’min de kafir de ölecek, hepsi tekrar dirilecek, ilahi huzurda hesap verecek ve herkes layık olduğu yere yerleşecektir.
Tekrar dirilmek kelimesine dikkat edelim. Bizler yok iken var edildik; önceden olmayan bir vücuda sahip olduk, yeni bir hayata getirildik. Bunda bizim bir katkımız, yetkimiz ve irademiz yoktur. İşte bize birinci defa hayat veren Yüce Rabbimiz (c.c), bizi ikinci kez dirilteceğini haber veriyor. Şu gökleri düzenleyip yerleri döşeyen, bütün âlemleri sevk ve idare eden Rabimiz (c.c) bu düzeni bozup bir başka türlüsünü kuracağını bildiriyor. Bizler buna ne diyebiliriz ki! Mülk O’nun, saltanat O’nun, güç O’nun, hüküm O’nun, ölüm O’nun, hayat O’nun.
İnsana “bu âlemi değiştir” denmiyor ki, benim gücüm yetmez, desin. Ona “ölüleri dirilt, mahşere sevket, hesaplarını gör” denmiyor ki, bunu nasıl yapayım diye feryat etsin. Bütün bu işleri aciz kul değil, Yüce Rabb yapacaktır. Evet, ilk defa hayat veren, ikinci kez diriltecektir. Ahiret hayatı ve halleri ölümle başlıyor. O hayatı ve halleri görmek istemeyen kimseler ölmesinler. Yüce Allah bu dünyayı değiştireceğini, gökleri yıkacağını bildiriyor. Bu yıkımı görmek istemeyen varsa, hiç yıkılmayacak bir dünyaya gitsin. Buna imkân var mı?
İnsanı rahatlatacak olan inkâr değildir. İnkâr ve isyan kalbi korkulardan kurtarmaz. Ölüm ve ahireti kabul edip hazırlanmaktan başka çare yoktur. Âlemlerin Rabbine kavuşmak, O’nun cemalini görmek, habibi Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimiz ve diğer dostları ile buluşmak için ölümden başka bir yol yoktur
Zor Sorunun Kolay Cevabı
Hz. Resulullah (s.a.v) Efendimiz Mekke’lilere ölümü ve tekrar dirilmeyi haber verince, kâfirlerden Übey b. Halef, gitti kabristandan çürümüş bir kemik buldu, kemiği elinde ufalayarak Allah Resülü’nün yanına geldi. Kendisinin ilk yaratılış halini unutup alaylı bir tavırla: “Ya Muhammed! Şu çürümüş kemiklere mi can verilecek? Sen Allah’ın bu kemikleri tekrar dirilteceğine mi inanıyorsun?” diye sordu. Efendimiz (s.a.v):
“Evet, Allah seni diriltecek ve cehenneme sokacaktır.”[2] cevabını verdi. Yüce Rabbimiz şu ayetini indirdi, Resulünü tasdik buyurdu:
“Resulüm o kâfire de ki: O kemikleri ilk defa yaratan diriltecek. O yaratacağı herşeyi en iyi bilendir. Yeşil ağaçtan sizin için kırmızı ateşi çıkaran O’dur. Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerini yaratmaya güç sahibi değil midir? Evet, elbette güç sahibidir. O her şeyi hakkıyla bilen ve dilediğini yaratandır.” (Yasin/79-81)
Öldükten Sonra Dirilme Konusundaki Aklî ve Naklî Deliller
Bilindiği gibi hayat sahibi olan yaratıklar ölüme mahkûmdur. Bir insan ne kadar uzun yaşarsa yaşasın, yine de bir gün ölecektir. Bu ölüm haline “mevt” denir.
İnsan ölünce ruhu da lâyık olduğu bir makama ulaştırılır. Bu bir “kıyamet-i suğra”dır (küçük kıyamet). Fakat bu yaratıkların ölümü geçicidir. Bir gün gelecek bütün bu ölmüş yaratıklar ruhlarının kendine iade edilmesiyle yeniden diriltilip kalkacaklardır. Bu da bir “ba’s” (dirilme) durumudur. Bunun arkasından mahşer denilen bir âleme sevk edileceklerdir. Dünyadaki amellerine göre ya mükâfat ya da ceza göreceklerdir. Bu da bir “kıyamet-i kübra”dır (büyük kıyamet). Bizler, Allah’a hamdolsun ki, bu ahiret gününe, bu ebedî hayata inanıyoruz. Şüphe yok ki, bu kâinatı yoktan yaratmış olan Yüce Allah, bu kâinatı yok ettikten sonra tekrar yaratmaya kadirdir. Var iken yok olanı yeniden yaratmak, elbetteki onu hiç yokken yaratmaktan daha kolaydır. Artık yok olanın yeniden yaratılması İlâhî kudret açısından neden mümkün olmasın?
Bununla birlikte insanlar ölüp vücutları dağılarak zerrelere ayrılsa ve bütünüyle yok olsa da onların asli unsurları yok olmayacaktır. İşte insanlar bu asli unsurlarıyla yeniden oluşturularak hayat bulacaklardır. Nitekim bir hadisi şerifte:
“Bütün Âdemoğullarını toprak yiyecektir. Acbu’z-zeneb denilen kısım hariç. İnsanoğlu ondan yaratılmıştır ve tekrar ondan meydana getirilecektir”[3] buyrulmaktadır.[4]
Allah Teâlâ’nın insanı yeniden yaratmasıyla ilgili olarak ayet-i kerimede buyrulur:
“Biz ilk yaratışta yorulduk mu? Hayır; onlar yeniden yaratılmaktan şüphe etmektedirler.” (Kaf/15)
Bu âyet bu konuda şüphe edenleri gafletten uyandırmaya yeterlidir. Evet, şüphe yok ki, insanları yoktan var eden Yüce Yaratıcı, bunları ölüp zerrelere dönüştükten ve büsbütün yok olduktan sonra da azametli kudretiyle tekrar yaratmaya kadirdir.
“De ki: "Onları ilk defa yaratan diriltecektir. O, her türlü yaratmayı bilendir” (Yasin/79) âyet-i celilesi de bu gerçeği ifade etmektedir. Yani o kudret sahibi Yaratıcı, yaratmış olduğu şeylerin bütün ayrıntılarını ve niteliklerini bilir. Onları yeniden yaratmaya yüce kudreti çok fazlasıyla kadirdir.[5]
İşte Allah'ın emriyle, İsrafil adlı meleğin “sûr"a ikinci defa üflemesi ile bütün insanlar tekrar diriltileceklerdir. Bu dirilme, ruhların cesetleri ile buluşup birleşmesiyle gerçekleşecektir.[6] Kur'an’ın şu ifadesi de ikinci defa sûra üfürüleceğini haber vermektedir:
“Sonra ona bir daha üflenir. Bir de bakarsın, onlar (insanlar) kalkmış bekliyorlar” (Zümer /68).[7]
Ölümün Hakikati
İnsanların ölümün hakikati hakkında bazı yalan yanlış fikirleri vardır. Bunları kısaca şöyle sayabiliriz:
1. Bazıları, ölüm denen şeyin sadece bir yokluk olduğuna, haşir ve neşir diye bir şey olmadığına inanırlar. Onlara göre iyilik ve kötülüğe karşı mükâfat veya ceza almak diye bir şey yoktur. Onlar insanın ölümünün bir hayvanın ölüp gitmesinden veya bir otun kuruyup yok olmasından farkı olmadığını sanırlar. Bu görüşler, haktan sapanların, tabiatçıların, Allah'a ve âhiret gününe inanmayanların görüşleridir.
2. Bir grup da, "insan ölümle beraber tekrar diriltilene kadar toprakta yok olup gider. Bu süre içinde, kabirdeyken ne azap çeker ne de sevaplarından dolayı zevk ve sefa..." derler.
3. Bazıları da, "Ruh ölümle beraber yok olmaz, o bakidir, azabı çekecek ya da sevaba nail olacak yalnız ruhtur; ceset değildir. İnsanların bedenleri hiçbir zaman diriltilmeyecek" derler.
İşte bütün bunlar bozuk fikirler ve haktan sapmış görüşlerdir. Âyet ve hadisler ölümün hakikatine şöyle şahitlik ederler: Ölüm sadece ve sadece halin değişimidir. Bir yurttan diğer yurda geçiştir. Ruh, cesetten ayrıldıktan sonra ölmez, yok olmaz, ya azap ya da nimet içinde sürekli kalır.[8]
Haşir
Terim olarak haşir, “insanların öldükten sonra dirilip dünyada iken yaptıkları işlerden ve söyledikleri sözlerden dolayı sorguya çekilmek üzere mahşer denilen yerde toplanmak üzere sevkedilmeleri, burada toplanmalarıdır.”[9] Öldükten sonra tekrar dirilmeye ve hesap vermek üzere Allah’ın [celle celâluhû] huzuruna çıkmaya inanmak, ahirete iman esasları içinde bir bölümdür.[10] Bizleri yaratanın Allah Teâla olduğuna iman ettiğimiz gibi aynı katiyetle O’nun huzurunda toplanacağımıza da iman etmeliyiz. Ne var ki ölümü gözleriyle gördükleri için inkâr edemeyen birtakım insanlar, öldükten sonra dirilmeye akıl erdiremiyor, ölümün toprak oluş ve nihayette yok oluş olduğuna inanıyorlar. Bu gibilerine Kur’ân-ı Kerîm şöyle cevap vermektedir:
“Kitap ortaya konmuştur: Suçluların, onda yazılı olanlardan korkmuş olduklarını görürsün.” Vay halimize, derler, bu nasıl kitapmış! Küçük büyük hiçbir şey bırakmaksızın (yaptıklarımızın) hepsini sayıp dökmüş!’ Böylece yaptıklarını karşılarında bulmuşlardır. Senin Rabb’in hiç kimseye zulmetmez” (Kehf /49).
Amel defterleri cennetliklere sağdan, cehennemliklere soldan veya arkadan verilir. Defteri sağdan verilenlere “ashâb-ı yemîn”, soldan veya arkadan verilenlere “ashâb-ı şimâl” adı verilir. Defterin sağdan verilmesi bir müjde, soldan verilmesi ise azabın habercisidir.
Yaptıklarını inkâr etmeye kalkışanlara karşı dilleri, elleri ve ayakları şahitlik edecektir. Yüce Allah bu gerçeği şöyle haber veriyor "İşlemiş oldukları günahtan dolayı, dillerinin, ellerinin ve ayaklarının, kendi aleyhlerine şahitlik edeceği günde onlara çok büyük bir azap vardır" (Nûr /24).
Sorgu, Hesap, Mizan
İnsanlar amel defterlerini ellerine alıp dünyada iken yapmış oldukları her şeyin en ince ayrıntısına kadar yazılmış olduğunu gördüklerinde hesaba çekilmeye başlanırlar.[11] Bu hesap ve sorguda hiç kimseye haksızlık edilmez. Her kim zerre miktarı hayır yapmışsa onun karşılığını görecek, her kim de zerre miktan kötülük işlemişse onun karşılığını bulacaktır.[12] Bu husus âyet-i kerimelerde şöyle bildirilmiştir:
“Şüphe yok ki Allah zerre kadar haksızlık etmez (Kulun yaptığı iş, eğer bir kötülük ise onun cezasını adaletle verir). İyilik olursa onu katlar (kat kat artırır), kendinden de büyük mükâfat verir” (Nisâ /40).
“Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür” (Zilzâl /7-8).
Sözlükte “terazi" anlamına gelen mîzan ise “sorgu-sualden sonra herkesin amellerinin tartıldığı İlâhî adalet ölçüsüdür.”[13] Tartıda iyilikleri kötülüklerinden ağır gelenler[14] kurtuluşa erecek, hafif gelenler ise cehenneme gideceklerdir.[15] Cehenneme gidenlerden mümin olanlar, işledikleri suçun karşılığı olan cezayı çektikten sonra oradan çıkarılıp cennete girdirileceklerdir.[16] Yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız, öyle ki hiçbir kimseye zerre kadar zulmedilmeyecek, (yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip ortaya koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz” (Enbiyâ /47).[17]
وَآخِرُ دَعْوَانَا أَن الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
[1] Temel İnanç Esasları, Dilaver Selvi, Semerkand Yayınları, sf. 64-66.
[2] İbnu Kesir, Tefsir, VI, 593. Riyad, 1997.
[3] El-Muvatta, Cenaiz, 48; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 322, 428; Müslim, Fi- ten, 142; Ebu Davud, Sünnet, 24.
[4] Acbu’z-zeneb sözlük olarak kuyruk sokumu anlamına gelmektedir. Omurga kemiğinin son parçasında bulunan ve insanın tüm karakter özelliklerini taşıyan bir tür DNA’sıdır. Konuyla ilgili detaylı olarak bk. Yusuf Şevki Yavuz, “Acbü’z-zeneb” maddesi, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, I, 319-320.
[5] İslam Akaidi, Ömer Nasuhi Bilmen, Semerkand Yayınları, sf.97-99.
[6] Pezdevi; Ehli Sünnet Akaidi, s. 233.
[7] Delilleriyle İslam Akaidi, 185
[8] İmam Gazali, Ahiret Hayatı, 145 vd.
[9] Ali el-Kârî, Şerhu'l-Fıkhi'l-Ekber, s. 45; Gaznevi, Usûlü'd-Dîn, s. 221.
[10] bk. Nesefi, Metnü’l-Akâid, s. 7; Bâcûrî, Tuhfetû’l-Mürid. s. 406.
[11] Pezdevi, Ehl-i Sünnet Akaidi, s. 232.
[12] Bacuri, Tuhfetü’l-Mürid, s. 413
[13] bk. Pezdevi, Elh-i Sünnet Akaidi, s. 229; Bacuri, Tuhfetü’l-Mürid, s. 427
[14] Gaznevi, Usûlü'd-Din, s. 228.
[15] Gaznevi, Usûlü'd-Din, s. 227.
[16] bk. Nesefi, Metnü'l-Akaid, s.7.
[17] Delilleriyle İslam Akaidi, 185
Facebookta Paylaş

Paylaş