O Okuma Vakti
Download http://bigtheme.net/joomla Free Templates Joomla! 3

İSLAM’IN İLME VERDİĞİ ÖNEM

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيم
أَجْمَعِينَ وَصَحْبِهِ وَآلِهِ مُحَمَّدٍ سَيِّدِناَ عَلىَ وَالسَّلاَمُ وَالصَّلاَةُ الْعَالَمِينَ رَبِّ لِلّهِ اَلْحَمْدُ
İSLAM’IN İLME VERDİĞİ ÖNEM
İlim kelime olarak; bilmek demektir. Istılah olarak ise; Allah ve Resulü’nün bilinmesini emrettiği şeyleri bilmektir. İslâm dininin esası, ruhu ve hayatı ilimdir. İlim olmadan İslâm dininin hayatta ve ayakta kalacağı düşünülemez. Bunun içindir ki din düşmanları önce ilme düşman kesilmişlerdir.
Zaten ilim, taklidî imandan tahkikî imana geçmek ve imanda yakîn (sağlam ve kesin bilgi) kazanmak için de şarttır. İman edilen hususlar önce ilimle öğrenilir. Daha sonra imanın delilleri ile bilinebilmesi de yine ilimledir. İlim olmayan yerde hayrı şerden, doğruyu yanlıştan ayırmak bile zordur, İlimsiz akıl bile eksiktir. İnsanlık fazileti ilimle meydana gelir. Nitekim Âdem aleyhisselâmın ilk vazifesi de ümmetine ilim öğretmek, ilmi sevdirmek ve onları ilme teşvik etmek olmuştur.
İlim tahsilini emir ve teşvik eden birçok mübarek âyet vardır:
"… Eğer bilmiyorsanız zikir ehline (ilim sahiplerine) sorun." (Nahl/43)
"… De ki: 'Hiç bilenlerle (ilim sahipleriyle) bilmeyenler bir olur mu?' Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar." (Zümer/9)
Hz. Peygamber (s.a.v) de, bilgi edinmenin ve ilim sahibi olmanın her müslüman için farz olduğunu bildirerek şöyle buyuruyor:
"İlim öğrenmek, erkek ve kadın her müslümana farzdır."[1]
"İlim Çin'de de olsa onu talep ediniz (öğreniniz). Çünkü ilim öğrenmek, erkek ve kadın her mümine farzdır."[2]
"İlim ölmeden önce ilmi öğreniniz. İlmin ölmesi, ilim sahiplerinin ölüp gitmesi demektir."[3]
"İlim öğreniniz. Zira hiçbiriniz, ilme ne zaman muhtaç olacağını bilemez."[4], [5]
İlim öğrenmenin Fazileti
Dinimizde ilmin fazileti ve derecesi çok büyüktür. Çünkü İslâm dininin temeli, ilimle atılmıştır. Her şeyden önce ilk nâzil olan âyetler okumaya ve öğrenmeye dairdir. Cenâb-ı Mevlâ bu gerçeği şöyle haber vermektedir:
“Yaratan Rabb'inin adıyla oku! O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabb'in, en büyük kerem sahibidir. O Rab ki kalemle (yazmayı) öğretti, insana bilmedikleri şeyi öğretti” (Alak/1-5)[6]
“Her kabileden bir cemâatın dini iyice öğrenmeleri gerekmez miydi?” (Tevbe/122)
Peygamber Efendimiz (s.a.v) ilmi şu mübarek sözleriyle övmüştür:
“İlim tahsil etmek maksadıyla yollara düşen kimseye Allah Teâlâ cennete giden yolu gösterir.”[7]
“Melekler ilim yolcusunun hâlinden râzı oldukları için kanatlarını onun ayakları altına sererler.”[8]
“İlimden bir bölüm öğrenmen, yüz rek'at namaz kılmandan daha hayırlıdır.”[9]
“Kişinin ilimden öğrendiği bir bölüm, onun için dünya ve dünyadakilerin tümünden daha hayırlıdır.”[10]
“İlim hazinedir. Bu hazinenin anahtarı soru sormaktır. Sormaktan çekinmeyin; zira ilmin sorulmasından dört kişi birden mükâfat kazanır: Soran, cevap veren, onları dinleyen, onları seven!”[11]
“Câhil, cehaletine razı olup durmasın. Âlim de ilmini susmak suretiyle saklamasın!”[12]
“İslâm dinini ihyâ etmek maksadıyla ilimle uğraşırken ölen kimseyle peygamberler arasında, cennette sadece bir derecelik fark vardır.”[13]
Maksat Bilmek Değil, İlmin Hakkını Vermektir
İlim dünyada en faziletli ve en şerefli bir sıfattır. Bununla birlikte sorumluluğu en ağır bir emanettir. Onun hakkını verenler, yüce Allah'ın rızasına ererler. İlmin hakkı hedefine uygun kullanılmasıdır.
İlmin hedefi, Allah Teâlâ'yı bilmek ve rızasına ulaşmaktır. İlmin Allah için okunması ve rızasına giden yolda kullanılması şarttır. Yoksa ilim rahmet değil, zahmet olur.
Farz olan ilimden kaçana cehaletinin hesabı, kendisine ilim verilen kimseye ise, ilminin hakkı sorulacaktır. Sevgili Peygamberimizin şu uyarısı her insanı yakından ilgilendirmektedir:
"İnsan şu dört şeyden hesaba çekilmedikçe, kıyamet günü hesap yerinden ayrılamayacaktır:
1. Ömrünü nerede harcadığı
2. İlmiyle ne yaptığı
3. Malını nereden kazanıp nereye sarf ettiği
4. Bedenini nerede eskittiği[14]
İlmin faydalı olmayanı da vardır. Rasulullah Efendimiz (s.a.v) böylesi bir yükten korkarak, yüce Allah'a şöyle sığınmıştır: “Allahım! Fayda vermeyen ilimden sana sığınırım,"[15]
Allah Teâlâ, ilim ehlinden takva istemektedir. Çünkü takva ancak ilimle elde edilir. Bu hususta âyeti kerime meali şöyledir: "Allah'tan, kulları içinde ancak ilim ehli olanlar korkar." (Fâtır/28)
Şu halde takva sahibi olmayan kimse, gerçek âlim değildir. Yüce Allah'ı tanıyan ve O'na isyan etmekten korkana cahil denemez.
Rasulullah Efendimiz'in (s.a.v) belirttiği gibi, Allah rızası unutulup sırf dünyalık elde etmek için kullanılan bir ilim, kendisini taşıyana Cennetin kokusunu koklatmayacaktır.[16]
İlim bazen gizli bir perde ve çetin bir imtihan olup sahibini Allah'tan uzaklaştırabilir. Bu konuda, Hz. Rasulullah Efendimiz (s.a.v) hepimizi şöyle uyarır:
"Şeytan çok defa sizi, ilimle oyalayarak aldatır." Ashab:
'Ey Allah'ın Rasulü! Şeytan bizi ilimle nasıl aldatır? diye sorduklarında Allah Rasulü (s.a.v) şu cevabı vermiştir:
"Şeytan size 'Sen ilim öğrenmeye bak, iyice öğreninceye kadar amele bakma!' der. İnsan da şeytanın bu sözüne aldanır. İlmî konularda durmadan konuşur durur; ameli hep sonraya bırakır ve nihayet amel edemeden ölür gider."[17]
Hasan el-Basrî (rah.) şöyle demiştir: "İstediğiniz kadar ilim öğrenin. Vallâhi, öğrendiklerinizle amel etmedikçe, Allah size sevap vermez. Aklı zayıf kimselerin bütün gayreti, sırf ilim nakletmekle meşgul olmak; gerçek âlimlerin gayreti ise, amel ederek ilmin hakkını korumaktır."[18]
Yine Hasan el-Basrî Hazretleri şöyle diyor: "Allah Teâlâ, sırf ilim nakleden kişiye önem vermez. Ancak ilmi, güzel anlayan ve hükmü gereğince yaşayana kıymet verir."[19]
Arifler de şöyle demişlerdir: Bütün varlıkların yaratılması ve ilimlerin okunması kulları, Lâ ilahe illallah tevhidinin hakikatine ulaştırmak içindir. En faziletli ilim yakîn ilmidir.
Bu ilmin ilme'l-yakîn, ayne'l-yakîn ve hakka'l-yakîn dereceleri vardır. Ama hepsinin sonu, müşâhede ve ihsan makamıdır. Hadis-i şerifte belirtildiği gibi: "İhsan Allah Teâlâ'yı görüyormuş gibi O'na kulluk yapmaktır.”[20], [21]
Herkese Farz Olan İlim
“Şüphesiz, ilim öğrenmek erkek-kadın her müslümana farzdır.”[22] hadisini her müslüman biliyor; ancak farz olan bu ilmin hangi ilim olduğu tam olarak bilinmiyor.
Hadis, farz-ı ayn ilimden bahsetmektedir. Farz-ı ayn ilim, her müslümanın bizzat öğrenmesi ve bilmesi gereken ilimdir. Bu ilmi ona farz kılan Allah Teâlâ ve O’nun Rasulü’dür. Akıllı olup büluğ yaşına ulaşan her müslüman bu ilimlerden sorumludur. Çünkü bu durumdaki bir insan, iman ve ibadetle yükümlüdür. Helâl ve harama dikkat etmesi gerekmektedir. Görevli melekler tarafından amelleri yazılmaya başlanmıştır. Amele yükümlü olan bir kimseye ilk gereken iş, yapacağı işin ilmini öğrenmektir.
Temel kaide şudur: Yapılması farz olan bir şeyin ilmini bilmek de farzdır. Bu şeyleri temelde üç ana gruba ayırabiliriz:
* İnanılması şart olan esaslar.
* Yapılması icap eden farzlar.
* Terkedilmesi gereken haramlar.[23]
Bunlarla birlikte vacip, sünnet, mendub, müstehab, mübah, mekruh ve müfsid olan ameller mevcuttur ki, onların bilinmesi farzlardan sonra gelir.
Önce İmanın Bilgisi
Farz olan ilimlerin başında, imanla ilgili konular gelir. Bunlara kısaca akâid ilmi denir. Allah Teâlâ’nın zat ve sıfatları, peygamberler, kitaplar, melekler, kader, kaza, ahiret, hesap, ceza, Cennet, Cehennem gibi konular, bu ilmin esasını oluşturur. Bunların gerçeği her müslüman tarafından bilinmelidir. Bu esaslara topluca ve kısaca iman etmek, mü’mini mesuliyetten kurtarır. Ancak her birini detaylı olarak incelemek, bildiklerini yakîn hâline getirmek, taklidi tahkike çevirmek, iman ettiklerini görürcesine kabullenmek, yapabilenler için büyük bir fazilettir.
Sonra Amellerin Bilgisi
İmandan hemen sonra namaz farz olduğundan, her mükellefin namazla ilgili farzları ve namazın kılınış şeklini öğrenmesi farzdır. Namazın evelinde gerekli olan taharet şekillerini, namaza mani olan pislikleri ve bunları giderme yollarını, abdest ve guslün farzlarını öğrenmek de farzdır. Namaz içinde farz olan kıraatı yerine getirmek için, yeterli miktar Kur’an âyetlerini düzgün bir şekilde öğrenmek ve ezberlemek de farzdır. Namazla mükellef olan bir kadının, adet ve hastalık kanının şekil ve hükümlerini, doğum yapıp lohusalık halini gördüğünde onunla ilgili hükümleri öğrenmesi farzdır.
Ramazan ayına ulaşan bir mü’minin, oruçla ilgili gerekli bilgileri, orucu bozup, kaza ve keffâreti gerektiren durumları öğrenmesi ve hastalık, yolculuk, ihtiyarlık, hamilelik gibi dinen kabul edilen bir mazereti yoksa oruç tutmasının farz olduğunu bilmek farzdır.
Ailesini geçindirmekle yükümlü olan bir mü’minin rızkını helâlinden kazanması farzdır. Bunun için, meşgul olduğu mesleğin ve kazancının içine haram karıştırmamasını bilmesi de farzdır. Hepsinden evvel, bir işe veya ticarete girecek bir mü’minin o iş ve ticaretle ilgili dini hükümleri öğrenmesi farzdır. Bu öyle mühim bir konudur ki, haram mal her türlü ibadeti etkilemektedir. Öyle ki, midesinde haram gıda, üzerinde haram eşya bulunan bir insanın kıldığı namaz, çektiği zikir, gittiği hacc, verdiği sadaka ve yaptığı duâ hiçbir fayda vermeyecektir. Bu konunun önemini Hz. Rasûlullah (s.a.v) şöyle belirtmiştir: “Helâli aramak, her müslümana farzdır.”[24]
Hz. Ömer (r.a), kendi zamanında esnaflar için şu talimatı yayınlamıştır: “Bu çarşı ve pazarımızda, ancak (alış-verişle ilgili) dinî hükümleri iyi bilen kimse ticaret yapsın. Aksi takdirde, isteyerek yahut istemeyerek faiz yer, harama girer.”[25]
Kazandığı mal, zekât verecek nisaba ulaştığı zaman, zekâtla ilgili hükümleri bilmek ve zekâtını vermek farzdır.
Maddi durumu daha ileri seviyeye çıkan bir mü’min, hacc aylarında hac farizasını yerine getirecek imkâna ulaştığında, haccı öğrenmesi ve yerine getirmesi farzdır.
Harama düşme tehlikesi olan ve maddi imkânları bulunan bir kimsenin, nikahın şartlarını öğrenip evlenmesi ve ayrıca nikahı düşüren şeyleri bilmesi farzdır.
Hanımını boşayan bir erkeğin, ona karşı bundan sonra nasıl davranacağını ve hukukunun ne olduğunu bilmesi farzdır.
Her müslümanın, kendisine haram kılınan düşünce, fiil ve fikirleri öğrenmesi farzdır. İmam Gazâlî’nin (rh.a) dikkat çektiği gibi; bid’atların yayıldığı, batıl fikir ve cereyanların her yanı sardığı, haramların güzel bir şey gibi anlatıldığı bir beldede büluğ çağına gelen bir genci, bu haramlara karşı bilgilendirip onlardan korumak gerekir.[26] Çünkü haram fiil ve fikirler, kalbe ve beyne işlemeden giderilmelidir; yoksa tedavileri çok zor olur.
Her mükellefin, anne-baba hukukunu ve onlara karşı gereken vazifelerini öğrenmesi farz-ı ayndır.
Her mü’minin, kimleri Allah için sevip, kimlere Allah için buğz edeceğini öğrenmesi, kimlerle birlik içinde hareket edip kimleri terketmesi gerektiğini bilmesi farzdır.
Her mü’minin, kendisini Hakk yolunda sevk ve idare eden imam, mürşid veya halifeye, yani “ülû’l-emr” sıfatında olan kimseye karşı vazifelerini bilmesi ve gereğini yerine getirmesi farzdır.
Zengin ve imkânı olan müslümanların, farz olan dini ilimlerin korunması ve yayılması için gerekli müesseseleri kurmaları ve korumaları farzdır. İlmi ve ilim ehlini sevmek de farzdır.
Öyleyse ilme koşmalıdır. Meclis ve halkalarımızda ilim konuşulmalıdır. Çantamızda, masamızda bir kitap bulunmalıdır. İlim bir çeşit zikirdir. Rahmet sebebidir. İlim halkası Cennet bahçesidir. İlmin bir kelimesi de kıymetlidir. İlmin başı Allah sevgisi, sonu edebtir. İlmin edebiyatını yapıp edebinden uzak kalmak felakettir. Kişiyi Hakk’a yaklaştırmayan ilim, kuru bir zahmettir. Gerçek âlim, âlem için bir rahmettir.[27]
وَآخِرُ دَعْوَانَا أَن الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
[1] İbn Mâce, Mukaddime, 17; Beyhakî, Şuabû'l-lmân, nr. 1663.
[2] Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, nr. 397; İbn Arrâk. Tenzîhü'ş-Şerîa, 1/258.
[3] Dârimî, Sünen, nr. 145; Taberânî, Mu'cemü'l-Kebîr, nr. 8845.
[4] Dârimî, Sünen, nr. 145; Taberânî, Mu'cemü'l-Kebîr, nr. 8845.
[5] Elli Dört Farz Şerhi, A. Kemaleddin Üstün, Semerkand Yayınları, sf.456-459.
[6] Rahmet Kapısı, Yeni Başlayanlar İçin İslâm Ve Tasavvuf, Siraceddin Önlüer - Bekir Sel, Şadırvan Yayınları, sf.28.
[7] Ebu Dâvud, Tirmizî, İbn Mâce ve İbn Hibban, (Ebu Derdâ ve Ebu Hüreyre'den).
[8] Ahmed b. Hanbel, İbn Hibban ve Hâkim, (Saffan b. Assal'dan).
[9] İbn Abdilberr, (Ebu Zer'den).
[10] İbn Abdilberr, İlim; İbn Hibban, Ravzat'ul Ukalâ, (Hasan'dan).
[11] Ebu nuaym, Hilye, (Hz. Ali'den).
[12] Taberânî, (İbn Merduveyh'den).
[13] Ebu Nuaym, (İbn Mes'ud'dan).
[14] Tirmizî, Kıyâme, 1.
[15] Müslim, Zikr, 73; Ebû Dâvud, Vitir, 32; Tirmizî, Deavât, 68.
[16] Ebû Dâvud. İlim, 12;, İbn Mâce, Mukaddime, 23; Ahmed, Müsned, 2/338.
[17] Hatib el-Bağdâdl, el-Câmi' li Ahlâki'r-Râvî, 1/132; el-Mekkî, Kûtu'l-Kulûb, 1/130; Zebîdî, İthâ-fu's-Sâde, 1/616.
[18] el-Mekkî, Kûtu'l-Kulûb, 1/133.
[19] Sühreverdî, Gerçek Tasavvuf, 48.
[20] el-Mekkî, Kûtul'-Kulûb, 1/131-138; Gazzâlî, İhya, 1/107-113; Sühreverdî, Gerçek Tasavvuf, 49-53.
[21] Kaynaklarıyla Tasavvuf, Dr. Dilaver Selvi, Semerkand Yayınları, sf.126-128
[22] Beyhakî, İbnu Mâce, Tabarâni, Heysemî.
[23] Gazâli, İhyâ, I, 25.
[24] Tabarânî, Beyhakî, Heysemî.
[25] el-Mekkî, Kûtu’l-Kulüb, I, 129-130.
[26] Gazâlî, İhyâ, I, 26.
[27] Hangi İlim?, Dilaver Selvi, Semerkand Dergisi, Mart 1999.
Facebookta Paylaş

Paylaş